13 Aralık 2010 Pazartesi

Türk Futbolu: 2 - Kötü Oyun: 1

Dün akşam maçın ilk devresinde aslında iyi oynadığını sanan bir Fenerbahçe vardı kar'ın asla yakışmadığı Ankara'da. Ortaya çıkan istatistiklere aldanmadan objektif şekilde yorum yapıldığı takdirde aslında koca bir 45 dakika boyunca saman alevi gibi parlama sıkıntımızın devam ettiğini açıkça gözler önüne seren toplamda 3 ya da 4 kere sıfırdan gelen orta ve 2 tanede başarılı şutu (Niang - Baroni) saymazsak Ankaragücü kale sahasının yayının önünde sürekli 4 kişinin paslanmasını izledik. Top Caner'den Christian'a geldi, O'ndan Emre'ye, Emre'den sağ kanada Gökhan Gönül'e. Arada bi Topuz topu alıp Lugano'ya veriyordu, Lugano'ya yaklaşan Alex tek topla tekrar Caner'e ya da Emre'ye dönüyordu. Hatta bu sürede Lugano falan da rakip sahada yay civarında paslaşmalara katılıyordu. Düşünün ki o kadar yani.



Bunun adı topa sahip olmak olabilir. Evet biraz da su kaçıracak olursak Barcelona'nın yaptığı da bu idi. Tek fark Barcelona'da topun başı dönüyordu oraya buraya gitmekten. İnanılmaz derecede yüksek hızda ve sertlikte yapılan bu gereksiz(!) paslar rakip defansın öncelikle sinirlerini bozuyordu, konsantrasyonunu dağıtıyordu, futbolcular yoruluyordu. Ama dünkü Fenerbahçe'de işler öyle değildi. Az önce yazdığım bu pas trafiği İstanbul trafiğinden daha yavaş akınca hem topun canı sıkılıyordu hem de eskiden bal yapmayan arı şimdi çiçek bile bulamıyordu.

Elbette bu konuda maçın tüm faturasını buna kesmek doğru olmaz. Hemen yukarda Barcelona'yı överken üzerinde durulmayan bir konuda Barcelona bunları yaparken karşısında futbol anlamında dik, oynamak isteyen, adam gibi takımlar olmakta. Ve burda bi iddaa, bir büyük söz. Alın o Barcelona'yı getirin Türkiye Ligi'ne rezil rüsva olur. Messi ligin ilk 3 ayında 4 kere sakatlanır 1 hafta oynar, David Villa'nın kaburga kemikleri kırılır, eyyamcı hakemlerden dolayı penaltıları vs bilerek verilmez, kemik sesleri futbolcuların kulaklarını sağır eder ve maçın 50. dakikasından sonra bir taç atışında bile 50 saniye zaman geçiren rakip karşısında sinirler allak bullak olur. Birde top rakipteyken, rakip kendi kale önünde 6 7 pas yaparken tribünlerden gelen "oley" sesleri eşliğinde futbolcuların laubali hareketleri ile çıldırırlardı. Ne 6 haftada 26 gol atabilirlerdi ne de bir maçta 958 pas yapabilirlerdi.


Böyle bir Ankaragücü vardı dün Fenerbahçe'nin karşısında. İlk yarı 10 değil, tam 11 futbolcusuyla 20 metre de oyun oynayan bir takımdı. İleri uç elemanı dahi kendi sahalarının ortalarında vs idi. Böyle bir oyunda kanatlardan yıkmak gerekirdi, kanatlara inildi gökhan gönül ve dia ile sıfırdan ortalar yapıldı ama gol olmadı. Uzaktan şut çekmek gerekirdi. Uzaktan şutlar çekildi baroni ile niang ile tehlikeli olundu fakat gol stoch'un şutunda dönen topu tamamlayan Niang'tan geldi. Ya da ceza sahası önünde 2 ye 1 ler yapılmalıydı, olabildiğince denendi ama 11 kişi arasında ne kadar başarılı olabilirse o kadar başarılı olundu. Tabi ilk yarıda.

Sakız çiğnemesiyle Sir Alex Ferguson'un boku olmaya çalışırken elinde tesbih ile Berdiyev'in boku ile karışıp ortaya çıkan Ümit Özat ın şovları ile başladı 2. yarı. Takım sahadayken kenarda ciklet fallarını okuyarak dikkat çekmeye çalışmalar, çıkan futbolcusunu alınlarından öpmeler vs ile geçiyordu 2. yarı sahada Fenerbahçe hiç bir şey yapamazken.

Ardından hiç bkelenilmedik anda Caner Erkin, bu formayı üstümden alın ben buraya layık değilim diye haykırdı. Pardon Ankaragücü bir gol buldu. Komedi idi. Ardından Aykut Kocaman'ın oyuna müdahaleleri geldi. Stoch ve Semih girdi oyuna. Hareketlendi maç. Ama bana göre burda yapılan yanlış, Niang'tan vazgeçmemekti.


--3 haftadır kötü oynuyor bu delikanlı. Belki günler önce Aziz başkanın Anelka hakkında yaptığı açıklamaların bir benzeri yaşanıyor haberimiz yok. (Bilmeyenler için kısaca özet geçecek olursak, Anelka Fenerbahçe de top oynarken bir gün Aziz Yıldırım ile görüşmek ister. Aziz Başkan dan randevuyu koparan Anelka başkanın ofisinde sıkıntılarını dile getirir ve der ki "Ben gitmek istiyorum başkanım. Beni gönderin. Aziz başkan şok olur bunları duyunca. Hayırdır Anelka bi suçumuz kabahatimiz mi var? diye sorar ve Anelka cevap verir. Tabi ki hayır başkanım. Aziz Yıldırım tekrar sorar, paranı mı yatırmıyoruz, el üstünde mi tutmuyoruz seni? Anelka cevap verir, asla başkanım. gününden önce alıyorum paramı, kluple hiç bir sıkıntım yok. Aziz başkanın e peki neden gitmek istiyorsun sorusu üzerine "Ben burda futbol oynayamıyorum başkan. Benim için para 2. planda. futbol oynamak istiyorum ben ama her maç sonrası ayağım yara berelerle doluyor. her maç 3 kişi beni tutuyor, sürekli fauller sürekli kavgalar, sataşmalar. Ben futbol oynamak istiyorum" der Anelka ve kısa bir süre sonra ülkeden ayrılır) --

Niangta'da bu durum oluyor olabilir. Haklıdırda. Gül gibi Fransa'da oynarken, her maçı herkes kazanmak isterken, öyle bir ortamdan ezik yuvasına gelmek zor oldu onun için. Son 7 yılda hiç sakatlanmamıştı, geldi kaburgaları kırıldı, ayaklarında çürükler oluştu, delikler belirdi. Keza gelmeden önce Fransa'da son 4 yılda 140 a yakın maç yaparak istikrarını ve devamlılığını kanıtlayan DIA geldi 3 ayda 3 kere darbeye baglı sakatlandı. Federasyon hala stad dışındaki kavgalarla uğraşsın.

Ardından yine komedi şekilde gelen 2. golden sonra yapacak bir şey kalmamıştı ve son dakikada aslında 90 dakika boyunca 10 kere karşılaşılan pozisyonun benzeri ile gol bularak Fenerbahçe sahadan 2-1 mağlıp ayrıldı.

Trabzon ile puan farkı şuan 9. Ama sürekli bahsettiğim gibi. 21, 22. haftadan itibaren Trabzonspor ligde 5. liğe kadar geriler. Puan farkı sorun değil. Oyun ile alakalı sıkıntılarımda yok. Elbette oyunda sıkıntı var ama hergün üstüne koyan, hergün oyunun ağırlık merkezini daha ileriye taşıyan bir Fenerbahçe görüyorum. Ve sabır diyorum.

Gün destek olma günüdür.

We trust in İ could Coach a Man.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlar

Yorumlar