21 Şubat 2011 Pazartesi

Sarı Lacivert gönüllerde pembe hayallere yasak!

2010 yılı şubat ayının kara olmasının tam tersi bir şekilde muhteşem bir 2. yarı performansıyla Beşiktaş maçına hazırlanıyordu Fenerbahçe. Öncesinde Kayseri'de basketbolun Türkiye kupasını rakibine kaptırmış, hafta içi dinamo kievden 4 yemiş, kaptanının sözleşmesini feshetmiş, teknik direktörüyle bir türlü yıldızı barışmayan bir takım vardı morali üst düzeyde olan Fenerbahçe'nin karşısında. Ayrıca İnönü'nün Fenerbahçe için bir deplasman olmadığının istatistik haberleri de hafta içi süresince heryerde yer alıyordu. Tüm bu etkenler sonucunda maç günü Fenerbahçe'yi 2 adım daha önde görüyordu çoğunluk ve tarafım.

Maçın başlamasına kısa bir süre kala çıkan haberler Fenerbahçe yi bir adım daha öne atıyordu. Gökhan Gönül büyük bir özveri ile oynayabilecekti. Schuster garip(!) bir tertip ile çıkacaktı sahaya. Bobo 18 e alınmamıştı. Defansta bir türlü düzen tutturamayan Ekrem Dağ, Toraman ve Ferrari olmasına rağmen yedek kulübesinde bir defans oyuncusu dahi yoktu.

Maçtan bir gece evvel Aykut Kocaman'ın kafasında oynattığı gibi başladı maç. Santos, Dia, Niang işbirliği içerisinde ilk 25 dakika sezonun en iyi topunu oynadı Fenerbahçe ve bu süre zarfında tam 7 pozisyona girdi, 1 inde topu ağlarla buluşturabildi ne yazık ki.

25 ten sonra Dia'nın temposunun düşmesi olağandı. Orada Dani Alves'te olsa, Messi'de olsa, Ronaldo'da olsa tempo düşüklüğü yaşanacağı barizdi. Sonuçta 25 dakika boyunca depar atan sprinter bir oyuncu Dia. Zira dakika 43 te Fenerbahçenin yediği golde kendi oyuncusu Ekrem defansından boş koşuya başladığında onu kovalamak istedi ama gücü yoktu. Golün geleceğini hissetmiş gibiydi hatta. Ekrem'in 100 kere vursa sadece 1 inin gol olabileceği şutta beraberliği yakaladı Beşiktaş. Volkan'ı eleştirmek hata olur bu pozisyonda. Yakın direği kapatması beklenebilirdi ama bu sefer uzak direğe yapılacak kesme bir plase yine gol olabilirdi. Fakat yenilen bu golde takım biraz eleştirilebilir çünkü koca bir 45 dakika boyunca Beşiktaşın kullanabileceği tek silahı orasıydı. Her top orda quaresmaya bırakıldı, her topta beşiktaş kendi sağ açığından bireysel yeteneklerle bişe yapabilecelti ve buna önlem alınamadı. Selçuk, santosa daha yakın oynayabilirdi ya da blog halinde takım kendi sol bekine kayabilirdi ama olmadı. Devre 1-1 sonuçlandı.

2. yarının başlaması ile taraftar desteğini arkasına alan Beşiktaş birazda şansının yardımıyla 2. golü buldu. Serbest buruş esnasında Volkan baraja "4" işaretini yaptıgında yanımda beraber izlediğim arkadaşıma serzenişte bulunmuştum o an. O serbest vuruşta topun başında Simao varken o barajın hakkı 5 ti diye düşündüm. Neticesinde baraj 5 kişiden oluşsaydı o top Toraman'ın önüne sekmeyecekti ama oldu bir kere.



Sonrasında Tribünlerin 3 3 3 tezahüratları sonucunda ileride Alex De Souza 3 gol birden atacaktı.

Ferrari'nin her şey takımı adına iyi giderken Lugano'ya attığı o dirsek sonucu gelen Kırmızı Kart, Penaltı ve devamında gol maçı o an bitirmişti zaten. Maç sonrası yapılan açıklamalarda ve yorumlarda Lugano Ferrari'ye faul yapmıştı onu niye vermedi çırpınışları ise tamamen saçma. Çünkü Lugano'nun Ferrari'ye yaptığı faulu hakem görmüştü ama o an top zaten Beşiktaşın sol kanadından kontraya kalkmıştı. Avantajı oynatıyordu yani hakem. Orda maçı durdursa, Ferrari'ye yapılan faulu verse bu kez taraftarlar "neden avantaja bırakmadın" diye haykıracaklardı bu bariz.

Penaltıyı gole çevirdi Alex. Herşey siyahla beyaz kadar değişmişti saha içerisinde. Maç içerisinde 30 ila 60. dakikalar arasında dinlenen Dia yine sazı eline aldı. Öldürücü bindirmeler ile, sıfıra inip topu kesmeler ile, içeriye katetmeler ile çok yönlü bir oyuncu olduğunu belli etmişti öncesinde ama bu biraz fazla oldu. Çok yönlü bir oyuncu. Rakibinin üstüne top ile birlikte giderken durdurulması imkansız neredeyse. Rakibini çaresiz bırakan bir yapısı var. Top ile hücuma kalkarken değerlendirebileceği en az 5 alternatifi var. Sıfıra inebilir, Duvar pası yapabilir, içeriye kat edip şut çekebilir, ya da içeriye katedip öldürücü arapasını bırakabilirdi ki böyle bir atak sonucunda Alex i golle de buluşturdu zaten.

Daha sonrasında maç belki de 6 ya 7 ye gidecekken Aykut Kocaman'ın rakibe saygı duyduğunu ve maçı 4-2 ile kitlediğini gördük. Emre ve Dia çıktı Özer ve Cristian girdi.Daha sonrasında maçın 82. dakikasında 2.ci sarı karttan kırmızı kart görmesi gereken GG yerini Bekire bıraktı ve maçın son 5 dakikasıda Bekir'in komik oyunu ile birlikte sona erdi. Bekir hiç bir zaman bu takımın oyuncusu olmadığını haykırıyor son 2 maçtır. Evet stoper menşeili, sağ bekte oynaması zor vs vs ama bu kadarda ne yaptığını bilmez bir davranış içinde olması inanılır gibi değil. iyi ki GG yetiştide Bekir ilk 11 başlamadı maça. Son dakikaların bize gösterdiği birşey daha varki Christian iyi ki gitmemiş takımdan. Her zaman çok iyi bir yedek olacagını gösterdi. Oyuna girdikten sonra Özer, Alex, Topuz, Santos ile birlikte topu rakip sahada çevirmeyi başardı. Santos devre arası alınan yeni transfer kıvamındaydı. Süperdi.  Her zaman eleştirdiğim "evet top bizde kalsın diye pas yapalım ama bu pası rakip cezasahası önünde yapalım" eleştirime cevap verdi bir nev'i.

Sonuç olarak ligin 2. yarısında Fenerbahçe'yi buralara kadar getiren Emre, Topuz, Alex, GG 4 lüsünün hepsinin birden bu kadar vasat oynadığı maçta derbiyi bu derece şenlik havasında geçmek dahi Fenerbahçe adına sevinilmesi gereken bir hadise. Takım eskiden sadece Alex'e bağlıydı, sonra Alex ve Emre'ye bağlı oldu, daha sonra bu sayı 4 e çıkmıştı ama bu maç gösterdi ki, takım içinde sahaya kim çıkarsa çıksın birisi vasatken diğer bir topçu çıkıp sazı kendi eline alabiliyor.

Ayrıca bir bir tabularını yıkıyor Fenerbahçe. Asıl mutluluk verici olan şey bu. Fenerbahçe deplasmanda kazanamıyordu, Fenerbahçe zor maçları kazanamıyordu, Fenerbahçe derbi kazanamıyordu. Şimdi 2. yarı ile alakalı bakıldığında 5 te 5 yaptı Fenerbahçe. 3 ü deplasman bunların. ayrıca Manisa, Trabzon, Kayseri, Beşiktaş olmak üzere 4 ü zor maç, ve Trabzon Beşiktaş olmak üzere 2 side derbi.

Şimdi puan ve maç fazlasıyla lider Fenerbahçe. Artık kaybetme kredisi var. Futbolcularda da bu bilincin hakim belli. Tabi ki 17 de 17 yapmayacak bu takım. İlla ki ibre sürekli 45 derece açı ile çıkışta olmayacak. Arasıra durağanlaşacak belki azda olsa inişe geçecek takım. Devre arası Antalya'da güç yüklendi bu takıma. O güç elbet bi yerde tükenecek. İşte orda başarılı rotasyona ihtiyacımız var. Şuan kenarda oturdugu her dakika ile beni üzen Stoch'un zamanı başlayacak artık.

Yani Sarı Lacivert gönüllerde pembe hayaller kurmak yakışmaz bize. Fenerli olmak Yürekli olmak demektir. Yürekli olmak Kaybetmeyi hazmetmektir, realist olmaktır. Yürekli olmak günlerce öncesinde satılan biletleri tüketip, o deplasmanda takımın her pasında Ooooley çekmek, özdeşleşmiş marşlara espritüel yaklaşıp 25 bin kişiye sesini duyurmak, son düdükle çılgınlar gibi hakettiğin gururu, onuru yaşamaktır. Konu ile alakalı daha detaylar Doktorun Yeri'nin blogunda hakkaniyetiyle mevcut. Şu Linkten gurur duyabilirsiniz.

Gün, Yeni malatyaspor mağlubiyetinden sonra takımı antalya'da gecenin 4 ünde marşlarla karşılayan gerçek taraftarın gurur günüdür. Artık kaybetme lüksünün olması rahatlığıyla çıktığı maçlarda daha başarılı bir takım görmek ümidiyle.

Fotoğraf "Doktor'un Yeri"nden. Cuk oturduğu için onun blogundan aldım.





Ne Mutlu Fenerliyim Diyene.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlar

Yorumlar