19 Ekim 2011 Çarşamba
Bu yaşananların hepsi senin suçun şehit babası... !
Özür dilerim ama asıl suçlu sensin şehit babası..
Her şeye vatan sağolsun deyip, evine gelen devlet yetkilisi için o haldeyken bile evindeki en temiz, en yeni kıyafetlerini giyersen..
haykırmazsan içinde ki nefreti..
iki yüzlü davranırsan..
şehit evladının hesabını sormazsan,
iyi niyetini, vatan aşkını çok daha süistimal edecek bu adamlar şehit babası...
"Biz vatanı satsak, apo'yu özgür bıraksak ve aynı apo gelip yine bizim kendi oğullarımızı şehit etse dahi nasıl olsa bu babaların içi milliyetle, vatanla, bayrakla dolmuş taşmış; yine vatan sağolsun diyeceklerdir" dedirtme onlara şehit babası...
Bu milletin asıl sahibi sensin şehit babası. İçine akıtma o gözyaşlarını. Bırak mermi yap o her bir damlayı beyinlerine sık o yöneticilerin şehit babası.. Biliyorum ülkenin yarısı onlardan ama, gözyaşlarınla onların kafalarında ki örümcek ağlarını temizleyebilirsin şehit babası..
Böyle yönetilen, teröristlerin dağdan indirilip yedirilip içirilip üstü açık otobüsle apo posterlerinin arasına gönderilen, misliyle alınacaktır, hesabını vereceğiz gibi kuru laflarla kendi yüzde 50 sinin ağzına bir parmak bal çalan insanlar(!) tarafından yönetilen böyle vatanın amk de, "Hesap Sor" şehit babası !!! Haykırırcasına ağla şehit babası !
Bu vatanın asıl sahipleri sizsiniz, siz!
7 Ekim 2011 Cuma
Neven Spahija - Salsabasket röportajı
Türkiye Kupası maçları için Erzurum’da bulunan F.Bahçe Ülker’de koç Neven Spahija TBF.org.tr sitesinden Burak Şahin ile gerçekleştirdiği keyifli röportajda birçok önemli konuya değindi. Ne zaman geri döneceğini bilmediği bir oyuncuyu transfer etmeye soğuk yaklaştığını belirten Hırvat koç, 3 ay boyunca sahalardan uzak kalacak olan Marko Tomas’ın yerine geçici süreli bir transfer yapabileceklerini eklemeyi de ihmal etmedi.
Öncelikle, Spor Toto Türkiye Kupası Eleme Maçlarını oynadığınız Erzurum şehrini nasıl buldunuz?
Erzurum gerçekten çok güzel, burası beklentilerimizin çok üzerinde bir yer. Erzurum bana ABD’de Utah Eyaleti’ndeki Salt Lake City şehrini anımsattı. Temizliği, güzelliği ve yüksekliği ile bu iki şehir tamamen birbirine benziyor.
Bazen antrenörler, basketbol oynadıkları şehrin denizden yüksekliği sebebiyle oyuncularının bundan etkilendiğini dile getirirler. Erzurum’un rakımının oyuncuları etkilediğinizi düşünüyor musunuz?
Hayır, ben daha önce hiç böyle bir şey düşünmedim. Belki de dünkü maçın son dakikalarında kötü oynamamızın sebebi denizden 2200 metrede yüksekte oluşumuzdur, bilmiyorum. Fakat şartlar tüm takım ve oyuncular için aynı seviyede bu yüzden şikâyet etmeye hakkımız olduğunu düşünmüyorum.
Basketbola dönersek; Spor Toto Türkiye Kupası Elemelerindeki ilk maçınızda Mersin Büyükşehir Belediye’yi mağlup ettiniz. Genel olarak maçı ve takımınızın performansını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında durumumuz ortada; eksiklerimiz yüzünden tüm takım halinde çok fazla antrenman yapamadık. Örneğin Roko Ukic dün ilk maçına çıktı. Şu an için takımda istediğimiz kimyayı tutturabilmiş değiliz. Takımım potansiyelinin sadece %60’ını sergiliyor. İstediğimiz oyunu 40 dakika boyunca sergilemek zorundayız. Ama dün akşam gördük ki sadece 25 dakika iyi basketbol oynadık ve daha sonra tempomuz düştü. Bu durum yavaş yavaş düzelecektir. Sezonun başlamasıyla takım kimyamızı yeniden oturtacağımıza inanıyorum.
Hazırlık döneminde rakiplerinizin yaptığı transferleri takip etmişsinizdir. Fenerbahçe Ülker’i daha zorlu bir sezonun beklediğini söyleyebilir miyiz?
Evet, karşımızda NBA’den transferler yapmış olan çok güçlü rakipler olacak. Geçtiğimiz sezon hem Spor Toto Türkiye Kupası’nda hem de Beko Basketbol Ligi’nde şampiyon olduk fakat bu sene karşımızda daha güçlü bir Galatasaray, Beşiktaş Milangaz, Anadolu Efes ve Banvit var. Burada oynadığımız Mersin BŞB, bugün ve yarın karşılaşacağımız Olin Edirne ve Tofaş’ın performansları da bu sezonun ne kadar zorlu ve çekişmeli geçeceğinin kanıtı.
Bu sezon Beko Basketbol Ligi’nde forma giyecek NBA yıldızları hakkında ne düşünüyorsunuz? Siz böyle bir hamle yapmaktan kaçındınız…
Benim bu konudaki düşüncelerim bellidir. Eğer benim takımımdaki tüm oyuncularım sağlıklıysa ve onları yeterli buluyorsam, takımıma takviyede bulunmam. Ne zaman ayrılacağı belli olmayan yıldızları transfer etmemiz, benim kendi oyuncularıma yaptığım bir saygısızlık olur. Sistemimi oturttuktan sonra, bir oyuncunun sezon ortasında takımdan ayrılması herkesi zor duruma sokar. Kulüpten de bunun için para harcamasını istemek doğru gelmiyor.
Peki, şu anki kadronuzdan memnun musunuz? Yeni bir oyuncu almayı düşünüyor musunuz?
Bizim özel bir durumumuz var; Marko Tomas’ın sakatlığından dolayı 3 ay daha bizimle birlikte olamayacağını biliyoruz. Bu nedenle belki onun yerine bir oyuncu alabiliriz ama bu sadece Tomas’ın sakatlığı sırasında forma giyecek bir oyuncu olabilir. Bu konudaki çalışmalarımız sürüyor fakat Marko Tomas, sağlığına kavuştuğunda yeniden rotasyondaki yerini alacaktır.
Bu sezon transfer ettiğiniz yeni oyuncuların performansları hakkında neler söylersiniz?
Yeni oyuncularımız hazırlık maçlarında da gösterdiler ki; Fenerbahçe Ülker’de oynayacak kadar kaliteliler. James Gist, Curtis Jerrells, Bojan Bogdanovic ve Hakan Demirel gerçekten iyi oyuncular. Dün akşamki maçta ve Two Nations Cup’ta hepsi iyi performanslar sergilediler. Onlar da kısa sürede takımımızın kimyasına uyum sağlayacaklardır.
Bildiğiniz gibi bu sene Turkish Airlines Eurolegue Final Four mücadelesi İstanbul’da yapılacak. Bu durum takımda ekstra bir motivasyon yaratır mı?
Bizim hedefimiz yine aynı. Beko Basketbol Ligi’nde, Spor Toto Türkiye Kupası’nda ve Turkish Airlines Euroleague’de başarılı olmak için mücadele edeceğiz. Az önce de söylediğim gibi işimiz hiç de kolay değil. İspanya Basketbol Ligi’nden (ACB) sonra Avrupa’nın en zorlu liginde oynuyoruz. Ligde kayıp vermeden devam ederken bir taraftan da İstanbul’da düzenlenecek Euroleague’in dörtlü finallerine kalmaya çalışacağız. Umarım üç kulvarda da istediklerimizi elde edebiliriz.
Son olarak Fenerbahçe Kulübü’nde sezon başında yaşanan olayların basketbolu ne kadar etkilemiş olduğunu öğrenebilir miyiz?
Öncelikle başkanımız Aziz Yıldırım’la olan ilişkinin benim için çok değerli olduğunu söylemeliyim. Yıldırım, beni buraya getiren ve takımın başına geçmemi sağlayan kişidir. Şu an içerisinde bulunduğu durum gerçekten çok üzücü. Umarım en kısa zamanda bu olay çözülür. Futbol takımı nasıl bu sorumluluğu üzerinde hissedip ter döküyorsa benim oyuncularım da aynı hassasiyetle oynayacaktır.
Röportaj: Burak Şahin
Öncelikle, Spor Toto Türkiye Kupası Eleme Maçlarını oynadığınız Erzurum şehrini nasıl buldunuz?
Erzurum gerçekten çok güzel, burası beklentilerimizin çok üzerinde bir yer. Erzurum bana ABD’de Utah Eyaleti’ndeki Salt Lake City şehrini anımsattı. Temizliği, güzelliği ve yüksekliği ile bu iki şehir tamamen birbirine benziyor.
Bazen antrenörler, basketbol oynadıkları şehrin denizden yüksekliği sebebiyle oyuncularının bundan etkilendiğini dile getirirler. Erzurum’un rakımının oyuncuları etkilediğinizi düşünüyor musunuz?
Hayır, ben daha önce hiç böyle bir şey düşünmedim. Belki de dünkü maçın son dakikalarında kötü oynamamızın sebebi denizden 2200 metrede yüksekte oluşumuzdur, bilmiyorum. Fakat şartlar tüm takım ve oyuncular için aynı seviyede bu yüzden şikâyet etmeye hakkımız olduğunu düşünmüyorum.
Basketbola dönersek; Spor Toto Türkiye Kupası Elemelerindeki ilk maçınızda Mersin Büyükşehir Belediye’yi mağlup ettiniz. Genel olarak maçı ve takımınızın performansını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında durumumuz ortada; eksiklerimiz yüzünden tüm takım halinde çok fazla antrenman yapamadık. Örneğin Roko Ukic dün ilk maçına çıktı. Şu an için takımda istediğimiz kimyayı tutturabilmiş değiliz. Takımım potansiyelinin sadece %60’ını sergiliyor. İstediğimiz oyunu 40 dakika boyunca sergilemek zorundayız. Ama dün akşam gördük ki sadece 25 dakika iyi basketbol oynadık ve daha sonra tempomuz düştü. Bu durum yavaş yavaş düzelecektir. Sezonun başlamasıyla takım kimyamızı yeniden oturtacağımıza inanıyorum.
Hazırlık döneminde rakiplerinizin yaptığı transferleri takip etmişsinizdir. Fenerbahçe Ülker’i daha zorlu bir sezonun beklediğini söyleyebilir miyiz?
Evet, karşımızda NBA’den transferler yapmış olan çok güçlü rakipler olacak. Geçtiğimiz sezon hem Spor Toto Türkiye Kupası’nda hem de Beko Basketbol Ligi’nde şampiyon olduk fakat bu sene karşımızda daha güçlü bir Galatasaray, Beşiktaş Milangaz, Anadolu Efes ve Banvit var. Burada oynadığımız Mersin BŞB, bugün ve yarın karşılaşacağımız Olin Edirne ve Tofaş’ın performansları da bu sezonun ne kadar zorlu ve çekişmeli geçeceğinin kanıtı.
Bu sezon Beko Basketbol Ligi’nde forma giyecek NBA yıldızları hakkında ne düşünüyorsunuz? Siz böyle bir hamle yapmaktan kaçındınız…
Benim bu konudaki düşüncelerim bellidir. Eğer benim takımımdaki tüm oyuncularım sağlıklıysa ve onları yeterli buluyorsam, takımıma takviyede bulunmam. Ne zaman ayrılacağı belli olmayan yıldızları transfer etmemiz, benim kendi oyuncularıma yaptığım bir saygısızlık olur. Sistemimi oturttuktan sonra, bir oyuncunun sezon ortasında takımdan ayrılması herkesi zor duruma sokar. Kulüpten de bunun için para harcamasını istemek doğru gelmiyor.
Peki, şu anki kadronuzdan memnun musunuz? Yeni bir oyuncu almayı düşünüyor musunuz?
Bizim özel bir durumumuz var; Marko Tomas’ın sakatlığından dolayı 3 ay daha bizimle birlikte olamayacağını biliyoruz. Bu nedenle belki onun yerine bir oyuncu alabiliriz ama bu sadece Tomas’ın sakatlığı sırasında forma giyecek bir oyuncu olabilir. Bu konudaki çalışmalarımız sürüyor fakat Marko Tomas, sağlığına kavuştuğunda yeniden rotasyondaki yerini alacaktır.
Bu sezon transfer ettiğiniz yeni oyuncuların performansları hakkında neler söylersiniz?
Yeni oyuncularımız hazırlık maçlarında da gösterdiler ki; Fenerbahçe Ülker’de oynayacak kadar kaliteliler. James Gist, Curtis Jerrells, Bojan Bogdanovic ve Hakan Demirel gerçekten iyi oyuncular. Dün akşamki maçta ve Two Nations Cup’ta hepsi iyi performanslar sergilediler. Onlar da kısa sürede takımımızın kimyasına uyum sağlayacaklardır.
Bildiğiniz gibi bu sene Turkish Airlines Eurolegue Final Four mücadelesi İstanbul’da yapılacak. Bu durum takımda ekstra bir motivasyon yaratır mı?
Bizim hedefimiz yine aynı. Beko Basketbol Ligi’nde, Spor Toto Türkiye Kupası’nda ve Turkish Airlines Euroleague’de başarılı olmak için mücadele edeceğiz. Az önce de söylediğim gibi işimiz hiç de kolay değil. İspanya Basketbol Ligi’nden (ACB) sonra Avrupa’nın en zorlu liginde oynuyoruz. Ligde kayıp vermeden devam ederken bir taraftan da İstanbul’da düzenlenecek Euroleague’in dörtlü finallerine kalmaya çalışacağız. Umarım üç kulvarda da istediklerimizi elde edebiliriz.
Son olarak Fenerbahçe Kulübü’nde sezon başında yaşanan olayların basketbolu ne kadar etkilemiş olduğunu öğrenebilir miyiz?
Öncelikle başkanımız Aziz Yıldırım’la olan ilişkinin benim için çok değerli olduğunu söylemeliyim. Yıldırım, beni buraya getiren ve takımın başına geçmemi sağlayan kişidir. Şu an içerisinde bulunduğu durum gerçekten çok üzücü. Umarım en kısa zamanda bu olay çözülür. Futbol takımı nasıl bu sorumluluğu üzerinde hissedip ter döküyorsa benim oyuncularım da aynı hassasiyetle oynayacaktır.
Röportaj: Burak Şahin
STSL 6-7-8-9. maç günleri programı ve aptallıklar.
Süper Toto Süper Lig'de önümüzde ki 4 haftanın maç programı açıklandı. Sezonun ilk derbisi 27 Ekim Perşembe günü 20.00 de oynanacak. Aynı haftanın programında Trabzonspor ve Galatasaray'ın çarşamba günü aynı saatte oynayacak olması Şansal Büyüka'yı yine çıldırtacağa benziyor. Daha milli maç haftasında ki fikstürü bile doğru düzgün hazırlayamayıp Türkiye Süper Ligini isveç 2. lig, norveç 3. lig gibi takımlarla aynı şekilde yöneten federasyonun ligin ilk haftalarında bile doğru düzgün fikstür ayarlayamamasına şaşmamalı. İspanya'da Barcelona 20 de hemen ardından Real Madrid 22 de oynarken 2 hafta da 2 maçı aynı gün aynı saate koymak bir enteresan olmuş.
6. HAFTA14 Ekim Cuma
20.00 Trabzonspor-Ankaragücü
15 Ekim Cumartesi
15.00 Orduspor-Eskişehirspor
19.00 Sivasspor-Gaziantepspor
19.00 Beşiktaş-Kayserispor
16 Ekim Pazar
15.00 İBB-Samsunspor
15.00 Gençlerbirliği-Antalyaspor
19.00 Manisaspor-Karabükspor
19.00 Galatasaray-Bursaspor
17 Ekim Pazartesi
20.00 Mersin İY-Fenerbahçe
7. HAFTA21 Ekim Cuma
20.00 Antalyaspor-Galatasaray
22 Ekim Cumartesi
15.00 Eskişehirspor-Manisaspor
19.00 Karabükspor-İBB
19.00 Bursaspor-Trabzonspor
23 Ekim Pazar
15.00 Ankaragücü-Orduspor
15.00 Kayserispor-Sivasspor
19.00 Gaziantepspor-Gençlerbirliği
19.00 Fenerbahçe-Samsunspor
24 Ekim Pazartesi
20.00 Mersin İY-Beşiktaş
8. HAFTA
26 Ekim Çarşamba
18.00 Samsunspor-Karabükspor
18.00 İBB-Eskişehirspor
18.30 Orduspor-Bursaspor
20.30 Trabzonspor-Antalyaspor
20.30 Galatasaray-Gaziantepspor
27 Ekim Perşembe
18.00 Gençlerbirliği-Kayserispor
18.30 Sivasspor-Mersin İY
20.30 Manisaspor-Ankaragücü
20.30 Beşiktaş-Fenerbahçe
9. HAFTA
29 Ekim Cumartesi
15.00 Antalyaspor-Orduspor
19.00 Eskişehirspor-Samsunspor
19.00 Gaziantepspor-Trabzonspor
30 Ekim Pazar
15.00 Bursaspor-Manisaspor
16.00 Kayserispor-Galatasaray
19.00 Ankaragücü-İBB
19.00 Beşiktaş-Sivasspor
31 Ekim Pazartesi
20.00 Mersin İY-Gençlerbirliği
20.00 Fenerbahçe-Karabükspor
Bir önceki 4 haftalık periyotta 11 günde 4 maç oynayan Fenerbahçe bu periyotta 14 günde 4 maç oynayacak. Fakat gelin görün ki Federasyonun neresinden tutsanız elinizde kalıyor. 40.000 lik statta 5bin 6bin kişilere oynayan takımlara yardımcı olmak içinmidir bilinmez 50.000 kişilik stadında ve etrafında 100.000 kişi olan Fenerbahçe'nin 4 haftalık maç gününün 3 ünde hafta içi oynaması akla mantığa sığmıyor. ""Sen nasıl olsa her halükarda doldurursun bu stadı, o yüzden maçlarını Pazartesi, Pazar, Perşembe, Pazartesi'ye koyuyorum. Diğer 10.000 kişilik stada 3.000 kişi getiren beceriksizlerin maçların Cumartesiye falan koyalımda stadları dolsun"" kafası neyin kafasıysa artık.
6. HAFTA14 Ekim Cuma
20.00 Trabzonspor-Ankaragücü
15 Ekim Cumartesi
15.00 Orduspor-Eskişehirspor
19.00 Sivasspor-Gaziantepspor
19.00 Beşiktaş-Kayserispor
16 Ekim Pazar
15.00 İBB-Samsunspor
15.00 Gençlerbirliği-Antalyaspor
19.00 Manisaspor-Karabükspor
19.00 Galatasaray-Bursaspor
17 Ekim Pazartesi
20.00 Mersin İY-Fenerbahçe
7. HAFTA21 Ekim Cuma
20.00 Antalyaspor-Galatasaray
22 Ekim Cumartesi
15.00 Eskişehirspor-Manisaspor
19.00 Karabükspor-İBB
19.00 Bursaspor-Trabzonspor
23 Ekim Pazar
15.00 Ankaragücü-Orduspor
15.00 Kayserispor-Sivasspor
19.00 Gaziantepspor-Gençlerbirliği
19.00 Fenerbahçe-Samsunspor
24 Ekim Pazartesi
20.00 Mersin İY-Beşiktaş
8. HAFTA
26 Ekim Çarşamba
18.00 Samsunspor-Karabükspor
18.00 İBB-Eskişehirspor
18.30 Orduspor-Bursaspor
20.30 Trabzonspor-Antalyaspor
20.30 Galatasaray-Gaziantepspor
27 Ekim Perşembe
18.00 Gençlerbirliği-Kayserispor
18.30 Sivasspor-Mersin İY
20.30 Manisaspor-Ankaragücü
20.30 Beşiktaş-Fenerbahçe
9. HAFTA
29 Ekim Cumartesi
15.00 Antalyaspor-Orduspor
19.00 Eskişehirspor-Samsunspor
19.00 Gaziantepspor-Trabzonspor
30 Ekim Pazar
15.00 Bursaspor-Manisaspor
16.00 Kayserispor-Galatasaray
19.00 Ankaragücü-İBB
19.00 Beşiktaş-Sivasspor
31 Ekim Pazartesi
20.00 Mersin İY-Gençlerbirliği
20.00 Fenerbahçe-Karabükspor
3 Ekim 2011 Pazartesi
STSL 5. Hafta maçımız | Fenerbahçe 4 - İBB 2
Fenerbahçe kadınlı erkekli çocuklu hep birlikte, yarı kalplerin kapıların ardında kalmadan çıktığı ilk maçta İstanbul Büyükşehir Belediye'yi 2. yarı da gelen gollerle 4-2 yendi ve 23 maçta 21 galibiyet 2 beraberlik gibi muhteşem bir istatistiğe ulaştı.
Kulaklar 19.07 de iken maçın başlamasına yarım saat kala açıklanan kadrolar ve maçın ilk 5 dakikasında ki futbolu gören gözlerden kalbe stres aktı. 19.07 de metris türküsünün söylenmemesi iyi oldu. Zaten küçük bir grubun etkinliği olarak görülüyordu ve mantıksızdı. Hatta bu etkinliği baltalamaya çalışan diğer renktaşları da tebrik ettik.
İki yarısında iki farklı Fenerbahçe'yi izledik. 2. yarı da gelen Orhan Şam ve Semih Şentürk'e karşı Bienvenu ve Sezer Öztürk değişikliği ile birlikte takımın sisteminin alışılmış düzenine dönmesi ile 4 maçta 1 gol yiyen İBB'ye 1 maçta 4 gol atarak kazanmak güzel.
Şimdi milli maç arası. 11 Ekim günü yapılacak milli maçtan sonra ki cuma gününe denk gelen 14 ekim günü başlayacak olan haftaya kadar 11 günlük bir ara. 1 gün dedim çünkü kuvvetle muhtemel federasyon cuma gününe Fenerbahçe'nin maçını koyacaktır. Bu 11 gün içinde Gökhan Gönül ve Mehmet Topuz'un direk olarak iyileşmesi, 11 günde oynanan ilk 4 maçın 3ünde takımı sırtlayan kaptanın vücudunu yenilemesi, Aykut Hocanın mental olarak dinlenmesi ve ailesine zaman ayırarak güç ve moral depolaması kuşkusuz ilaç gibi geldi. Hatta milli maç arasının en çok Fenerbahçe'ye yaradığı da söylenebilir.
Maç sonunda Faik Işık'ın dediği cümle ile bitirelim maç yazımızı.
Fenerbahçe'li futbolcular Aziz Başkan'ın savunmalarını veriyorlar savcı Berk'e.
Kulaklar 19.07 de iken maçın başlamasına yarım saat kala açıklanan kadrolar ve maçın ilk 5 dakikasında ki futbolu gören gözlerden kalbe stres aktı. 19.07 de metris türküsünün söylenmemesi iyi oldu. Zaten küçük bir grubun etkinliği olarak görülüyordu ve mantıksızdı. Hatta bu etkinliği baltalamaya çalışan diğer renktaşları da tebrik ettik.
İki yarısında iki farklı Fenerbahçe'yi izledik. 2. yarı da gelen Orhan Şam ve Semih Şentürk'e karşı Bienvenu ve Sezer Öztürk değişikliği ile birlikte takımın sisteminin alışılmış düzenine dönmesi ile 4 maçta 1 gol yiyen İBB'ye 1 maçta 4 gol atarak kazanmak güzel.
Şimdi milli maç arası. 11 Ekim günü yapılacak milli maçtan sonra ki cuma gününe denk gelen 14 ekim günü başlayacak olan haftaya kadar 11 günlük bir ara. 1 gün dedim çünkü kuvvetle muhtemel federasyon cuma gününe Fenerbahçe'nin maçını koyacaktır. Bu 11 gün içinde Gökhan Gönül ve Mehmet Topuz'un direk olarak iyileşmesi, 11 günde oynanan ilk 4 maçın 3ünde takımı sırtlayan kaptanın vücudunu yenilemesi, Aykut Hocanın mental olarak dinlenmesi ve ailesine zaman ayırarak güç ve moral depolaması kuşkusuz ilaç gibi geldi. Hatta milli maç arasının en çok Fenerbahçe'ye yaradığı da söylenebilir.
Maç sonunda Faik Işık'ın dediği cümle ile bitirelim maç yazımızı.
Fenerbahçe'li futbolcular Aziz Başkan'ın savunmalarını veriyorlar savcı Berk'e.
29 Eylül 2011 Perşembe
Şampiyonlar Ligi 2. maç günü. Gruplarda son durumlar.
Şampiyonlar liginde 2. hafta maçları geride kaldı. Sadece 1 tanesini izleyebildiğimiz 16 keyifli maç içerisinde çoğu maç beklendiği gibi sona erdi. Sürpriz sayılacak maçları Basel'i konuk eden Manu'nun 2-0 öndeyken 2-3 mağlup duruma düşüp son dakika da cantona'nın kulaklarını çınlatarak 3-3 ü yakalamasını, Shaktar'ın evinde galibiyet çıkartamamasını ve Barcelona'nın 10 a gidemeyip 5 te kalmasını sayabiliriz.
2. maç günü sonunda puan durumlarına bakacak olursak:
A grubunda her şey beklendiği gibi. Münih 2'de 2 yaptı. Napoli takipte. City uefa kupasına doğru.
B grubunda her şey olabilecek gibi görünüyor. İyi top oynamayan 4 takımın bir grupta toplanması entersan olmuş. 5 puanla uefa'ya da katılabilir takımlar, 10 puanla üst tura çıkamayadabilirler. Bu grup için biraz daha maç beklemek gerekli.
C grubu biraz enteresan. Basel 4, Benfica 4, Manu 2 puanda.Garip şeyler olabilir. En azından işler Manu'nun kendi elinde değil. Bu acayip.
D grubunda olan Dinamo Zagreb'e oldu. Ölüm grubundaydılar öldüler. Madrid, Lyon, Ajax, Zagreb şeklinde bitecek gibi.
E grubu zaten karışıkken daha da karışacağa benziyor. Grubun 2 abisinin berabere kalması ve sonuncu olur denen Genk'in 1 puan alması ortalığı karıştırdı. Çok keyifli maçlara sahne olacağa benziyor. Son haftaya kadar kesinleşmez.
F grubu benim en keyif aldığım gruplardan biri. Marsilya eskiye dönüyor, Dortmund'da eskiye(!) dönüyor. Arsenal aradan sıyrılacak gibi.
G grubu bombanın patladığı yer. Aslında bana göre bomba değil ama genel düşünceye göre bomba patladı. Apoel 4 puanla zirvede. Burayı kesinlikle hakediyorlardı. Son 5 yılları incelense nefis bir belgesel ortaya çıkar.Çok büyük ders veriyorlar Avrupa futboluna. Zaten bende geniş çaplı bir yazıya hazırlanıyor, araştırmalarımı yapıyorum. Kısmetlerine güzel bir gruba düştüler, Ukrayna'dan da puan çıkardılar. Oh mis. Zenit'te Porto'dan puan aldı zaten. İzlemesi en sıkıcı ama en çok heyecanlı matematiğe sahip olacak grup.
H grubunu konuşmaya gerek yok sanırım. Barcelona- Milan elele, hep beraber finale.
STSL 4. Hafta maçımız | Kayserispor 0 - Fenerbahçe 1
11. günde oynanan 4. maçtan kötü oynayıp kazanarak ayrıldı Fenerbahçe. Kötü oyunun sorumlusu olarak elbette bir kaç kişi var ama olumsuz konuşmaya başlamadan önce futbolcuların bu kadar yorgunluğa rağmen ayakları gitmese de kalplerinin hep koştuğunu, hep mücadele ettiğini, hep istediğini bilmek güzel. Bu ışığı sahadan tv başına geçirebilmeleri daha güzel.
Zieglerin gelmesi ile birlikte defansın toparlandığını görmek çok güzel. Vokan'dan başlayıp Yobo ile devam edip orta alanda Gökay-Cristian ikilisi ile birlikte önlerinde Alex ile yaratıcılığa dönüşen bir omurgaya sahibiz. Bu omurganın taşlarından birisi sağa sola kaydığında takımın kimyası bozuluyor. Bu maç için omurganın eksiği Alex'ti. Mazereti ve çok büyük kredisi olduğu hepimizin malumu. Ama özellikle şu dönemlerde Yobo'ya nazar değmez inşallah. Bu kadar mı her top güzel çıkarılır, kademeye girilir, hava toplarına hakim olunur ve zamanlama mükemmel olur. Zieglerin katkısı burda da ortaya çıkıyor. Kafası rahat oynuyor Yobo. Omurganın ortasına Emre Belözoğlu'nun geleceği günleri çok özledik.
5. dakika da Cristian'ın her zaman olması gereken yerde olması ile yaratılan pozisyonda güzel bir şutla golü bulduk. Sonrasında Aykut hoca ile birlikte belki de en güzel yaptığımız şeyi yaptık. Skor avantajını koruduk. Maçı izlerken son dakikalarda maç 1*0 dahi olsa gol yemeyiz düşüncesi belirdi. Bu güzel bir şey.
Zaten bu pozisyondan başka da pozisyon sayamıyoruz çünkü kötü oynadık. Çünkü 1 numaralı gol ayağımız Bienvenu top alamadı. Çünkü Alex 3 kişinin arasında boğuldu, çünkü Cristian ve Gökay rakip ortasahası ve defansı için tehdit unsuru olamadılar, çünkü onlarda orada boğuldular çünkü Caner ve Özer sürekli olmaları gerektiği gibi ileri uçun açıklarında olmaktansa hep içeriye gömüldüler ve maç kör dövüşü olmaktan öte gidemedi çünkü Aykut Hoca sürekli içeri içeri içeri kapat kapat diye uyarılarda bulundu.
Tabi ki Aykut Hoca'ya her hangi bir sitemim yok. Nankörlük yapacak değilim. Nasıl taraftarın, hakemin, yöneticilerin, futbolcuların kötü günleri oluyorsa kendisinin de kötü günü olacak elbette. Ama takımın her atağa çıkacağı anda hücum yönünde duran yan hakemin 1 metre gerisinde durması gerekip oyunu açması gereken özer sürekli Bekir'in yada Orhan Şam'ın 1 metre gerisindeydi. Tıpkı Caner gibi. Bu yüzden zaten az önce sıraladığım ÇÜNKÜ ler ortaya çıktı. Aykut Hoca ne düşündü bilmiyorum ama oyunun son yarım saatinde stoch yada dia gibi oyuncular -yabancı sınırlaması engellemiyorken- oyuna neden girip kontra atağı iyi oynayamadık enteresan. Umarım hoca tamamen silmemiştir bu oyuncuları.
Netice itibariyle 11 günde yapılan 4 maçtan 3 galibiyet 1 beraberlik çıkardık. Beraberlik olanda galibiyetti aslında ama tıpkı kayseri de hakemin aleyhimize vermediği penaltı gibi Manisa'da da hakem hatası vardı. Gerçi bana 4 maçın öncesinde bu 4 maçtan 10 puan verelim hiç sahaya çıkmayın deseler hayır 12 alırım ben derdim ama bu da iyi. en azından yenilmiyoruz.
Önümüzde ki hafta İstanbul'da esas taraftarlarla buluşuyor takım. 50.000 kişi stadda 50.000 kişi kaldırımda olacak gibi. Bu taraftara her şey yakışır. O maçtan ise herkesin aksine rahat bir galibiyet bekliyorum ben. Aykut hoca her zaman Abdullah hocayı iyi analiz eden bir teknik adam oldu bugüne kadar. Dinlenmiş bir Alex, mental olarak rahatlamış bir Aykut Hoca ve felaket gaza gelmiş bir taraftar ile 5 e gider maç.
Zieglerin gelmesi ile birlikte defansın toparlandığını görmek çok güzel. Vokan'dan başlayıp Yobo ile devam edip orta alanda Gökay-Cristian ikilisi ile birlikte önlerinde Alex ile yaratıcılığa dönüşen bir omurgaya sahibiz. Bu omurganın taşlarından birisi sağa sola kaydığında takımın kimyası bozuluyor. Bu maç için omurganın eksiği Alex'ti. Mazereti ve çok büyük kredisi olduğu hepimizin malumu. Ama özellikle şu dönemlerde Yobo'ya nazar değmez inşallah. Bu kadar mı her top güzel çıkarılır, kademeye girilir, hava toplarına hakim olunur ve zamanlama mükemmel olur. Zieglerin katkısı burda da ortaya çıkıyor. Kafası rahat oynuyor Yobo. Omurganın ortasına Emre Belözoğlu'nun geleceği günleri çok özledik.
5. dakika da Cristian'ın her zaman olması gereken yerde olması ile yaratılan pozisyonda güzel bir şutla golü bulduk. Sonrasında Aykut hoca ile birlikte belki de en güzel yaptığımız şeyi yaptık. Skor avantajını koruduk. Maçı izlerken son dakikalarda maç 1*0 dahi olsa gol yemeyiz düşüncesi belirdi. Bu güzel bir şey.
Zaten bu pozisyondan başka da pozisyon sayamıyoruz çünkü kötü oynadık. Çünkü 1 numaralı gol ayağımız Bienvenu top alamadı. Çünkü Alex 3 kişinin arasında boğuldu, çünkü Cristian ve Gökay rakip ortasahası ve defansı için tehdit unsuru olamadılar, çünkü onlarda orada boğuldular çünkü Caner ve Özer sürekli olmaları gerektiği gibi ileri uçun açıklarında olmaktansa hep içeriye gömüldüler ve maç kör dövüşü olmaktan öte gidemedi çünkü Aykut Hoca sürekli içeri içeri içeri kapat kapat diye uyarılarda bulundu.
Tabi ki Aykut Hoca'ya her hangi bir sitemim yok. Nankörlük yapacak değilim. Nasıl taraftarın, hakemin, yöneticilerin, futbolcuların kötü günleri oluyorsa kendisinin de kötü günü olacak elbette. Ama takımın her atağa çıkacağı anda hücum yönünde duran yan hakemin 1 metre gerisinde durması gerekip oyunu açması gereken özer sürekli Bekir'in yada Orhan Şam'ın 1 metre gerisindeydi. Tıpkı Caner gibi. Bu yüzden zaten az önce sıraladığım ÇÜNKÜ ler ortaya çıktı. Aykut Hoca ne düşündü bilmiyorum ama oyunun son yarım saatinde stoch yada dia gibi oyuncular -yabancı sınırlaması engellemiyorken- oyuna neden girip kontra atağı iyi oynayamadık enteresan. Umarım hoca tamamen silmemiştir bu oyuncuları.
Netice itibariyle 11 günde yapılan 4 maçtan 3 galibiyet 1 beraberlik çıkardık. Beraberlik olanda galibiyetti aslında ama tıpkı kayseri de hakemin aleyhimize vermediği penaltı gibi Manisa'da da hakem hatası vardı. Gerçi bana 4 maçın öncesinde bu 4 maçtan 10 puan verelim hiç sahaya çıkmayın deseler hayır 12 alırım ben derdim ama bu da iyi. en azından yenilmiyoruz.
Önümüzde ki hafta İstanbul'da esas taraftarlarla buluşuyor takım. 50.000 kişi stadda 50.000 kişi kaldırımda olacak gibi. Bu taraftara her şey yakışır. O maçtan ise herkesin aksine rahat bir galibiyet bekliyorum ben. Aykut hoca her zaman Abdullah hocayı iyi analiz eden bir teknik adam oldu bugüne kadar. Dinlenmiş bir Alex, mental olarak rahatlamış bir Aykut Hoca ve felaket gaza gelmiş bir taraftar ile 5 e gider maç.
22 Eylül 2011 Perşembe
Allah mısınız ? Hakem mi ?
Sezon başında yaşananları unutturmak adına bir tek arkamızı dönmediğimizin kaldığı şu günlerde Futbol Federasyonu ve MHK ortak yapımı skandal kararlar ile hakemlerin dokunulmazlığı arttırıldıkça arttırıldı. Saha içinde öyle bir koşmalar öyle bir 2li ilişkiler başladı ki sanırsınız ki herkes birer Allah olmuş -haşa-
Yanlarına yaklaşamıyorsunuz, Yüzde 100 bariz bir hata yapsa dahi gidip "hocam !!" diyemiyorsunuz, rakip takım hayatınıza kastedip kemiklerinizden ses çıkarsa isyan edemiyorsunuz. Maç 0-0 ken Alex -penaltı niteliğinde- serbest vuruş kullanırken baraj 4 metreye düştüğünde yanına gidip "hoca baraj 4 metreye geldi" diyemiyorsunuz. Bırakın demeyi, demeye çalışamıyorsunuz bile. Kameralara yansıyan görüntü "gelme!! gelme!! gelemezsin!!" ifadeleri. Noluyoruz, sizler kimsiniz, nasıl yani gelme!! Ha, hatasız olursun, yuzde 100 başarıyla yönetirsin o zaman kimse gelmez zaten ama o kameraya yansıyan GELME!!! ler nedir, arkasından anında sarı kart göstermek nedir. 10 hafta sonra futbolcu kalmayacak ligde.
Beyefendiler bu kadar ahkam keserken, bu kadar oturgaçlarından kıl aldırmazken birde şu yaptıklarına bakın. 3 haftada verilmeyen 3 penaltı 1 gol.. 3 hafta da değil hatta. 9 günde..
1. hafta:
2. Hafta:
Burda taraftarlık yapmıyorum. İlk hafta Galatasaray'a geçtiğimiz hafta Beşiktaş'a yapılanları da hatırlatmak isterim. Futbolun ortak sıkıntısıdır bu. 3 Temmuz'dan bu yana yapılan tüm yorumlarda "bak gördün mü şike de bir tane hakem adı yok" gibi cümleler adamların burnunu iyi kaldırmış belli.
Yanlarına yaklaşamıyorsunuz, Yüzde 100 bariz bir hata yapsa dahi gidip "hocam !!" diyemiyorsunuz, rakip takım hayatınıza kastedip kemiklerinizden ses çıkarsa isyan edemiyorsunuz. Maç 0-0 ken Alex -penaltı niteliğinde- serbest vuruş kullanırken baraj 4 metreye düştüğünde yanına gidip "hoca baraj 4 metreye geldi" diyemiyorsunuz. Bırakın demeyi, demeye çalışamıyorsunuz bile. Kameralara yansıyan görüntü "gelme!! gelme!! gelemezsin!!" ifadeleri. Noluyoruz, sizler kimsiniz, nasıl yani gelme!! Ha, hatasız olursun, yuzde 100 başarıyla yönetirsin o zaman kimse gelmez zaten ama o kameraya yansıyan GELME!!! ler nedir, arkasından anında sarı kart göstermek nedir. 10 hafta sonra futbolcu kalmayacak ligde.
Beyefendiler bu kadar ahkam keserken, bu kadar oturgaçlarından kıl aldırmazken birde şu yaptıklarına bakın. 3 haftada verilmeyen 3 penaltı 1 gol.. 3 hafta da değil hatta. 9 günde..
1. hafta:
2. Hafta:
3. Hafta
4. Hafta
Ve verilmeyen miss gibi gol.
Maslow'dan Semih'e, Maslow'dan Semih'e...
Malumunuz ligin ilk 3 maçı geride kaldı ve 3 haftaya genel bir tablo olarak bakıldığında dikkat çeken noktaların başında Semih Şentürk'ün kötü performansı geliyor.
Anlamak pek fazla mümkün değil. Aslında herşey Semih için güzel gidiyor gibi görünüyor. Bi baksanıza cümlelere:
* Yazın yaşananlardan sonra Niang-Emenike-Guiza'nın gitmesiyle takımın 1. forveti oldu
* Bu kadar forvet gönderilmesine rağmen Aykut Hoca Semih'e güvenoyu verdi ve takıma 3. forvet almadı
* Yabancı sınırlaması ve sakatlıklar dolayısıyla yabancı hakkını defansa kullanmak zorunda kalan takımın yegane türk ve 1. forveti olduğu kesinleşti.
* Lig öncesi hazırlık maçlarında nefis performanslar sergiledi
* Özel hayatında -allah uzun ve güzel ömür versin- dünyalar tatlısı bir yavruya kavuştu
vs vs..
Tabi ki oturduğumuz yerden yorum yapınca bu tarz düşünceler çok havada kalıyor. İnsan hali bu belki binlerce sorun vardır kafasında fakat bu takımın bu dönemde Semih'e çok ihtiyacı olduğu da gerçek.
Geçen haftaki maç yorumumda Semih'in kötü performansına dikkat çekmiş, bebeğiyle twitter'a attığı fotoğraflarda bile gözlerinde bir buğu gördüğümü söylemiştim ve sabretmek gerektiğini dile getirmiştim.
Aynı düşüncelerimi tekrarlıyorum.
Semih'e saygı göstermek gerekir. Semih'e takımın 1. forvetiymiş gibi davranılması gerekir. Semih'in nazı çekilmeli, kaprisleri göz ardı edilmemelidir. Tabi bunlar bizlerin yapması gerekenler.
Ama birde Semih'in kendi yapması gerekenler var.
Lütfen Semih, Lütfen. Bak ne diyeceğim sana:
Lig tv mi iptal ettirdiğim için bu sezon cafede seyrediyorum maçları. Adana'dayım. Kalabalık ve sinirli bir kalabalık ile seyrediyorum. Ama futboldan da felaket anlıyorlar. Sadece topun olduğu yeri değil topsuz koşuları, topsuz alanları, taktik varyasyonları bile göz önünde bulunduruyorlar. Hakemin de insan olduğundan falan konuşan bir kitle.
2 haftadır sana felaket destek oluyorlar. Topu kontrol edemiyorsun, "canı sağolsun" zemin bozuk diyorlar, tercih hatası yapıyorsun, "Olsun" diyorlar, duvar olamıyorsun, sana kıyamadıklarından suçu diğerlerine atıyorlar ama sana destek oluyorlar. Herkes seni kendi kardeşi, abisi gibi görüyor Semih.
İnce bir detayın kıyılarında oldugunu biliyorlar.
Ne diyor Maslow'un piramiti.
Temel ihtiyaçlar, piramidin tabanını oluşturur ve herkes için geçerlidir. Kişi toplumda yer edindikçe, kendine güveni arttıkça ve saygınlık gördükçe ihtiyaçların olduğu piramitin tepesine doğru gider.
Anlamak pek fazla mümkün değil. Aslında herşey Semih için güzel gidiyor gibi görünüyor. Bi baksanıza cümlelere:
* Yazın yaşananlardan sonra Niang-Emenike-Guiza'nın gitmesiyle takımın 1. forveti oldu
* Bu kadar forvet gönderilmesine rağmen Aykut Hoca Semih'e güvenoyu verdi ve takıma 3. forvet almadı
* Yabancı sınırlaması ve sakatlıklar dolayısıyla yabancı hakkını defansa kullanmak zorunda kalan takımın yegane türk ve 1. forveti olduğu kesinleşti.
* Lig öncesi hazırlık maçlarında nefis performanslar sergiledi
* Özel hayatında -allah uzun ve güzel ömür versin- dünyalar tatlısı bir yavruya kavuştu
vs vs..
Tabi ki oturduğumuz yerden yorum yapınca bu tarz düşünceler çok havada kalıyor. İnsan hali bu belki binlerce sorun vardır kafasında fakat bu takımın bu dönemde Semih'e çok ihtiyacı olduğu da gerçek.
Geçen haftaki maç yorumumda Semih'in kötü performansına dikkat çekmiş, bebeğiyle twitter'a attığı fotoğraflarda bile gözlerinde bir buğu gördüğümü söylemiştim ve sabretmek gerektiğini dile getirmiştim.
Aynı düşüncelerimi tekrarlıyorum.
Semih'e saygı göstermek gerekir. Semih'e takımın 1. forvetiymiş gibi davranılması gerekir. Semih'in nazı çekilmeli, kaprisleri göz ardı edilmemelidir. Tabi bunlar bizlerin yapması gerekenler.
Ama birde Semih'in kendi yapması gerekenler var.
Lütfen Semih, Lütfen. Bak ne diyeceğim sana:
Lig tv mi iptal ettirdiğim için bu sezon cafede seyrediyorum maçları. Adana'dayım. Kalabalık ve sinirli bir kalabalık ile seyrediyorum. Ama futboldan da felaket anlıyorlar. Sadece topun olduğu yeri değil topsuz koşuları, topsuz alanları, taktik varyasyonları bile göz önünde bulunduruyorlar. Hakemin de insan olduğundan falan konuşan bir kitle.
2 haftadır sana felaket destek oluyorlar. Topu kontrol edemiyorsun, "canı sağolsun" zemin bozuk diyorlar, tercih hatası yapıyorsun, "Olsun" diyorlar, duvar olamıyorsun, sana kıyamadıklarından suçu diğerlerine atıyorlar ama sana destek oluyorlar. Herkes seni kendi kardeşi, abisi gibi görüyor Semih.
İnce bir detayın kıyılarında oldugunu biliyorlar.
Ne diyor Maslow'un piramiti.
Temel ihtiyaçlar, piramidin tabanını oluşturur ve herkes için geçerlidir. Kişi toplumda yer edindikçe, kendine güveni arttıkça ve saygınlık gördükçe ihtiyaçların olduğu piramitin tepesine doğru gider.
Üst düzey gereksinmeler ise kendini gerçekleştirme,merakını giderme,bilme ve anlama,estetik ve yaratıcı gereksinmelerdir.
Fenerbahçe taraftarının piramidinde tabandan piramidin tepelerine -yani üst düzey gereksinmelere- doğru yola çıktın Semih. Gönül piramidinde zaten en tepelerdesin o ayrı. Unutma bunu hiç bir zaman. Yerini bilerek, kıymet göstererek SAVAŞ. Ona göre SAVAŞ, Bizim için SAVAŞ, YARAT, YAP, VUR, KIR, PARÇALA ama KAZAN Semih Şentürk.
Lütfen..
STSL 3. Hafta maçımız | Fenerbahçe 1 - Manisaspor 1
8. günde yaptığımız 3 maç. Futbolcuların üzerinde ki yorgunluk bariz. Mental yorgunluğu saymıyorum bile. Zaten maçın başlarında direkt olarak belli oldu maçın zor geçeceği. Bu nokta da acaba Aykut Kocaman 11 günde 4. maç yapacak olan futbolcuları bu periyodun 3. maçında dinlendirebilir miydi yoksa kazanan takım bozulmaz mottosu yine mi geçerli olmalıydı ? Bana kalacak olursa dinlendirmek en mantıklı olanıydı. Yani bu maça hala kazanan 11 ile çıkmak eğer manisa maçı kazanılsaydı Kayseri deplasmanında da aynı 11 demekti. Şimdi yapılması gereken futbolcuların kaybetmesini bekleyene kadar pestillerini çıkartmak mı yoksa ufak rötuşlarla sırayla tüm futbolcuları dinlendirmek ve dinç tutmak mı ? Hele ki yedek kulübesinde Stoch, Sezer, Uğur Boral gibi oyuncular varken.
Dedik ya 8. günde 3 maç diye. Bunun en bariz etkisi Ziegler üzerindeydi. Ama asla herhangi bir negatif cümle söylemeyeceğim Ziegler için. Adam şuan tam sudan çıkmış balık kıvamında. 2 hafta gibi kısa bi sürede hayatının ilklerini yaşıyor. Yeni ülke, yeni şehir, yeni takım, yeni takım arkadaşları, havaalanında karşılanma, seyircisiz maç, 8 günde 3 maç, kadın ve çocuklar için maç falan derken kayış koptu tabi. Performansı çok kötüydü, hal böyle olunc a"asla Fenerbahçe formasını halısahada bile giyemeyecek olan" Bekir ile birlikte kanatlar iflas edince tıkandı tüm yollar. Alex'i kitleme düşüncesi, rakibin -lanet olası- 11 kişi defans mantığı falan derken tribünlerdeki güzelliğe yakışmayacak bir futbol ortaya çıktı.
Farkettiyseniz hala sonuçtan ve gollerden bahsetmedim çünkü bu maç için çok önemli değil. Son saniyede YÜZDE 10000 temiz bir pozisyonda golümüzü verselerdi de 2-1 kazansaydık yine aynı şeyleri yazacaktım. Takım yorgun, 1008 dakika sonra Bilica-Ziegler ortak yapımı gol yedik ve maç 1-1 bitti.
Şimdi benim için en önemli soru şu ?
Sürekli gaza gelerek dik duran ve kazandıkça güçlenen Fenerbahçe takımı bu beraberlikle, kalesinde yaşadığı puan kaybıyla sökülmeye başlayan çorap kıvamına mı gelecek ? Çabuk mu çözülecek ?
Dedik ya 8. günde 3 maç diye. Bunun en bariz etkisi Ziegler üzerindeydi. Ama asla herhangi bir negatif cümle söylemeyeceğim Ziegler için. Adam şuan tam sudan çıkmış balık kıvamında. 2 hafta gibi kısa bi sürede hayatının ilklerini yaşıyor. Yeni ülke, yeni şehir, yeni takım, yeni takım arkadaşları, havaalanında karşılanma, seyircisiz maç, 8 günde 3 maç, kadın ve çocuklar için maç falan derken kayış koptu tabi. Performansı çok kötüydü, hal böyle olunc a"asla Fenerbahçe formasını halısahada bile giyemeyecek olan" Bekir ile birlikte kanatlar iflas edince tıkandı tüm yollar. Alex'i kitleme düşüncesi, rakibin -lanet olası- 11 kişi defans mantığı falan derken tribünlerdeki güzelliğe yakışmayacak bir futbol ortaya çıktı.
Farkettiyseniz hala sonuçtan ve gollerden bahsetmedim çünkü bu maç için çok önemli değil. Son saniyede YÜZDE 10000 temiz bir pozisyonda golümüzü verselerdi de 2-1 kazansaydık yine aynı şeyleri yazacaktım. Takım yorgun, 1008 dakika sonra Bilica-Ziegler ortak yapımı gol yedik ve maç 1-1 bitti.
Şimdi benim için en önemli soru şu ?
Sürekli gaza gelerek dik duran ve kazandıkça güçlenen Fenerbahçe takımı bu beraberlikle, kalesinde yaşadığı puan kaybıyla sökülmeye başlayan çorap kıvamına mı gelecek ? Çabuk mu çözülecek ?
20 Eylül 2011 Salı
STSL 2. Hafta maçımız | Gaziantep 1 - Fenerbahçe 3
Zor geçeceği bariz olan maçtı. Gerçi Gaziantepspor'un uefa elemelerinde ve geçtiğimiz hafta süper ligde oynadıkları oyunu gördüğümüzde biraz ferahlamıştı içimiz. Ama yine de inanılmaz eksikler, yaşananlar, son 3sezonda Gaziantep deplasmanında ki istatistikler yine de maçın zor geçeceğinin habercisiydi.
Maçın ilk 15 dakikasında beklenenin aksine maçın dümenine geçmiş, nefis oynayan bir Fenerbahçe vardı. Kazanma alışkanlığına sahip olmak böyle bir şey. Ne olursa olsun bu maçı alırız rahatlığı futbolculara özgüven getirmişti. Bu sırada Gaziantep'in iki pas dahi yapamayıp 35 metreden çektikleri şutlara sığındığını gören Fenerbahçe'li topçular biraz gevşeyince ibre Gaziantep'ten yana dönmeye başlamıştı ki sazı Alex tekrar eline aldı kısa bi süre. Yine ziegler'in getirdiği topta verilmesi gereken bir penaltı güme gitti. Bu sırada kaptan hala görevini yapıyordu. Hakemi etkisi altına almaya çalışıyordu. Son 3 yıldır kendisinin en sevdiğim özelliği. Hakemin başına öyle bir çullanıyor ki hem o gücü kendisinde hissediyor hemde bu hissettiği güç onun oyununa yansıyordu. Ama bu sefer iş ters gitti. Futbol Federasyonunca ALLAH haline getirilen hakemlerden çekeceğimiz çok şey var bu sene. Alex'in penaltı değerinde ki serbest vuruşunda 9.15 te olması gereken baraj 4 metreye düşünce top haliyle bu oyuncuya çarptı ama hakem görmezden geldi. Sonrasında itiraz sebebiyle sarı kart ile cezalandırıldı Kaptan. Bunun üstüne 28 de baraj hatasından yenilen golü görünce işler zora girdi ama Mehmet Topuz'un sakatlığı ilaç gibi geldi. Çünkü gittikçe içeriye sıkışan oyunu açmanın tek yolu kanatlardı. En azından rakip teknik direktörün kucagına bir başka riski koymak gerekiyordu. Uğur Boral'ın kanat tehditinin olması Alex'i rahatlattı
Zaten ortasahadan delmeye çalışan Mehmet Topuz yerine öne biraz daha kanat bindirmesi yapıp öyle çaprazdan içeriye dalan Uğur Boral'ın asistinde kaptan sezonu açtı. Bu golün Ziegler ile başlaması Ziegler'in kredisini bir hayli artırdı. Zaten 3 golde o kanattan geldi.
2.yarıda yine benzer güzellikte oyun devam etti. Kaptan 2 ledi. Gol sevinci ise görmeye değerdi tabi. Sonrasında Bienvenu'nun onune bıraktıgı top penaltı ile sonuçlandı. Penaltı bu kaçar tabi. Konu içinde Alex ve penaltı atışı varsa bu konu hakkında kim konuşursa allah çarpar. o yuzden yorum yapmıyorum.
Derken tam Gaziantep "acaba mı" derken Ziegler'in ortasına Bienvenu'den şık bir kafa vuruşu gelince yeni transferler konusunda sudaki bulanıklık iyice durulmaya başladı.Ve maç bu skorla sona erdi.
2 haftada 6 paun. Ligin ilk haftalarında zorlu takımlarla mücadele etmek her zaman iyidir. Gaziantep deplasmanı onlardan biriydi. İnanılmaz taraftar desteği ile bu maçında hakkından geldik. Haftaya içerde Manisa. Sonrasında baş altı takımlardan Kayseri ile dışarda. 11 günde cebimize 12 puan koymak inanılmaz bir özgüven ve moral getirecektir takım. Büyük ihtimalle içerde yine kazanacak takım. Kayseri'yi de bu halde yakalamışken yenersek sakatlarında dönmesi ile yolumuz çok çok açık..
20 maçtır yenilmiyor bu takım. Muazzam bir başarı.
Maçın ilk 15 dakikasında beklenenin aksine maçın dümenine geçmiş, nefis oynayan bir Fenerbahçe vardı. Kazanma alışkanlığına sahip olmak böyle bir şey. Ne olursa olsun bu maçı alırız rahatlığı futbolculara özgüven getirmişti. Bu sırada Gaziantep'in iki pas dahi yapamayıp 35 metreden çektikleri şutlara sığındığını gören Fenerbahçe'li topçular biraz gevşeyince ibre Gaziantep'ten yana dönmeye başlamıştı ki sazı Alex tekrar eline aldı kısa bi süre. Yine ziegler'in getirdiği topta verilmesi gereken bir penaltı güme gitti. Bu sırada kaptan hala görevini yapıyordu. Hakemi etkisi altına almaya çalışıyordu. Son 3 yıldır kendisinin en sevdiğim özelliği. Hakemin başına öyle bir çullanıyor ki hem o gücü kendisinde hissediyor hemde bu hissettiği güç onun oyununa yansıyordu. Ama bu sefer iş ters gitti. Futbol Federasyonunca ALLAH haline getirilen hakemlerden çekeceğimiz çok şey var bu sene. Alex'in penaltı değerinde ki serbest vuruşunda 9.15 te olması gereken baraj 4 metreye düşünce top haliyle bu oyuncuya çarptı ama hakem görmezden geldi. Sonrasında itiraz sebebiyle sarı kart ile cezalandırıldı Kaptan. Bunun üstüne 28 de baraj hatasından yenilen golü görünce işler zora girdi ama Mehmet Topuz'un sakatlığı ilaç gibi geldi. Çünkü gittikçe içeriye sıkışan oyunu açmanın tek yolu kanatlardı. En azından rakip teknik direktörün kucagına bir başka riski koymak gerekiyordu. Uğur Boral'ın kanat tehditinin olması Alex'i rahatlattı
Zaten ortasahadan delmeye çalışan Mehmet Topuz yerine öne biraz daha kanat bindirmesi yapıp öyle çaprazdan içeriye dalan Uğur Boral'ın asistinde kaptan sezonu açtı. Bu golün Ziegler ile başlaması Ziegler'in kredisini bir hayli artırdı. Zaten 3 golde o kanattan geldi.
2.yarıda yine benzer güzellikte oyun devam etti. Kaptan 2 ledi. Gol sevinci ise görmeye değerdi tabi. Sonrasında Bienvenu'nun onune bıraktıgı top penaltı ile sonuçlandı. Penaltı bu kaçar tabi. Konu içinde Alex ve penaltı atışı varsa bu konu hakkında kim konuşursa allah çarpar. o yuzden yorum yapmıyorum.
Derken tam Gaziantep "acaba mı" derken Ziegler'in ortasına Bienvenu'den şık bir kafa vuruşu gelince yeni transferler konusunda sudaki bulanıklık iyice durulmaya başladı.Ve maç bu skorla sona erdi.
2 haftada 6 paun. Ligin ilk haftalarında zorlu takımlarla mücadele etmek her zaman iyidir. Gaziantep deplasmanı onlardan biriydi. İnanılmaz taraftar desteği ile bu maçında hakkından geldik. Haftaya içerde Manisa. Sonrasında baş altı takımlardan Kayseri ile dışarda. 11 günde cebimize 12 puan koymak inanılmaz bir özgüven ve moral getirecektir takım. Büyük ihtimalle içerde yine kazanacak takım. Kayseri'yi de bu halde yakalamışken yenersek sakatlarında dönmesi ile yolumuz çok çok açık..
20 maçtır yenilmiyor bu takım. Muazzam bir başarı.
16 Eylül 2011 Cuma
Cesur Yürek Lugano artık Şövalye
Cesur Yüreğimizdi o bizim. Ağzı olanın "Gemiyi terketti" dediği yerde o bizim için "çakılmak üzere irtifa kaybeden uçaktan, diğerlerine bir şey olmasın diye ilk atlayan"Cesur Yürek'ti.
Psg formasını hiç yakıştırmadığımı belirtmek isterim. Hele ki Kırmızı renk hiç olmamış altın saçlıya. Ama sahaya yine yüreğini koyuyor.
Psg'nin Salzburg'u 3-1 yendiği maçta aşağıda ki videoda olan pozisyonda kanlar içinde kalmış. Dakika 90'da 3-1 öndeyken sahadan çıkmamak için diretmiş ama sonunda çıkmak zorunda kalmış. Bu hareketi tüm tribünlerden alkış almış ve artık Tota onlar için bir Şövalye.
Maçtan sonra ise " futbolun içinde bu tarz hareketler olur, sorun yok" açıklaması gelmiş Cesur Yürek'ten pardon Şövalye'den.
Çok özledim lan ben :(
Psg formasını hiç yakıştırmadığımı belirtmek isterim. Hele ki Kırmızı renk hiç olmamış altın saçlıya. Ama sahaya yine yüreğini koyuyor.
Psg'nin Salzburg'u 3-1 yendiği maçta aşağıda ki videoda olan pozisyonda kanlar içinde kalmış. Dakika 90'da 3-1 öndeyken sahadan çıkmamak için diretmiş ama sonunda çıkmak zorunda kalmış. Bu hareketi tüm tribünlerden alkış almış ve artık Tota onlar için bir Şövalye.
Maçtan sonra ise " futbolun içinde bu tarz hareketler olur, sorun yok" açıklaması gelmiş Cesur Yürek'ten pardon Şövalye'den.
Çok özledim lan ben :(
15 Eylül 2011 Perşembe
Bu kafayla çok zor çok.
Mersin'li olup Adana'da yaşayan bir futbolsever olarak Mersin İdman Yurdu'nu tabiki takip ediyordum ve Spor Toto Super Ligi'ne çıkmalarına çok sevinmiştim. Hala da seviniyorum.
Hatta yaz boyu sağa sola ufak tefek miktarlarda para da koymuştum. İsteğim Mersin İdman Yurdu tribünlerinde yerimi almak, memleketimizin takımına destek olmak, Nobre transferine yardım etmek ve tribünlerin boş kalmasını engellemekti.
Fenerbahçe maçı için zaten 100 150 lira masrafı gözden çıkartmıştım. Galatasaray, Beşiktaş, Trabzon, Bursa maçlarını da izlerim falan derken bir o kadar daha para koyup hafta sonu canım sıkıldıkça maç izlemeye giderim diyordum.
Ama gelin görün ki işin rengi öyle değilmiş.
Geçen sene 70 lira olan kale arkası kombinesi bu yıl 500 TL den, geçen sene 80 lira olan maraton bu sene 850 TL'den, geçen sene 350 lira olan kapalı kombinesi ise bu yıl 2000 TL'den satışa çıkmış
Söylenilecek çok fazla bir şey yok. Yönetim böyle belirlemiş. Babalarının dükkanları zaten. Duyarsız tipler değiliz, tabi ki geçen seneki fiyat olsun demiyoruz, tabi ki işi biliyoruz ve fiyatların artması gerektiğini düşünüyoruz ama 350 liradan 2000 liraya çıkması ne demek.
İnsan biraz araştırır.
Fenerbahçe Maraton Üst Tribünün tam ortası 1650 Tl iken
Galatasaray'ın ve Beşiktaş'ın fiyatları ortalama 2000 TL iken
Geçen sene şampiyon olmuş Bursaspor'un Maraton'u 750 lira iken
Seninle birlikte bu sezon süper lige çıkıp Stancu'ları, Culio'laro, Tekkeleri almış Orduspor'un Maraton'u 250 lira kapalısı 900 lira iken
Sayın MERSİN İDMAN YURDU'nun pek sevgili yöneticileri kapalı kombinesi için 2000 lira demişler..
Hemde 28 yıl sonra süper lige çıkmışsın, taraftar küslüğünü unutmuş, taraftar destek olmak için hazır kıta iken.
Ayrıca
Şans eseri sezon açılışını Bursaspor gibi iyi bir takımla yapıyorsun. Bursaspor cezası sebebiyle taraftar getiremiyor ve orası tamamen sana, senin renklerine ait. Peki sen bilet fiyatlarını nasıl belirliyosun ?
Kale arkaları: 25 TL
Maraton tribünü: 50 TL
Kapalı tribünler: 75-100 TL
Hatta yaz boyu sağa sola ufak tefek miktarlarda para da koymuştum. İsteğim Mersin İdman Yurdu tribünlerinde yerimi almak, memleketimizin takımına destek olmak, Nobre transferine yardım etmek ve tribünlerin boş kalmasını engellemekti.
Fenerbahçe maçı için zaten 100 150 lira masrafı gözden çıkartmıştım. Galatasaray, Beşiktaş, Trabzon, Bursa maçlarını da izlerim falan derken bir o kadar daha para koyup hafta sonu canım sıkıldıkça maç izlemeye giderim diyordum.
Ama gelin görün ki işin rengi öyle değilmiş.
Geçen sene 70 lira olan kale arkası kombinesi bu yıl 500 TL den, geçen sene 80 lira olan maraton bu sene 850 TL'den, geçen sene 350 lira olan kapalı kombinesi ise bu yıl 2000 TL'den satışa çıkmış
Söylenilecek çok fazla bir şey yok. Yönetim böyle belirlemiş. Babalarının dükkanları zaten. Duyarsız tipler değiliz, tabi ki geçen seneki fiyat olsun demiyoruz, tabi ki işi biliyoruz ve fiyatların artması gerektiğini düşünüyoruz ama 350 liradan 2000 liraya çıkması ne demek.
İnsan biraz araştırır.
Fenerbahçe Maraton Üst Tribünün tam ortası 1650 Tl iken
Galatasaray'ın ve Beşiktaş'ın fiyatları ortalama 2000 TL iken
Geçen sene şampiyon olmuş Bursaspor'un Maraton'u 750 lira iken
Seninle birlikte bu sezon süper lige çıkıp Stancu'ları, Culio'laro, Tekkeleri almış Orduspor'un Maraton'u 250 lira kapalısı 900 lira iken
Sayın MERSİN İDMAN YURDU'nun pek sevgili yöneticileri kapalı kombinesi için 2000 lira demişler..
Hemde 28 yıl sonra süper lige çıkmışsın, taraftar küslüğünü unutmuş, taraftar destek olmak için hazır kıta iken.
Ayrıca
Şans eseri sezon açılışını Bursaspor gibi iyi bir takımla yapıyorsun. Bursaspor cezası sebebiyle taraftar getiremiyor ve orası tamamen sana, senin renklerine ait. Peki sen bilet fiyatlarını nasıl belirliyosun ?
Kale arkaları: 25 TL
Maraton tribünü: 50 TL
Kapalı tribünler: 75-100 TL
Ama bu arada hatırlatmakta fayda var, sayın anlayışlı yönetici abiler aslında önce kale arkası için 40 50 lira arası bişe düşünüyomuş ama Mersin halkına iyilik olsun diye 25 e çekmişler.
Allahtan korkun!! Geçen sene Şükrü Saraçoğlunda Beşiktaş DERBİ'sini kale arkasından seyretmek için 44 lira vermiş birisi olarak tekrar söylüyorum ki Allahtan Korkun!!
Ha ama mersin idman yurdundan desteğimi ve dualarımı geri çeker miyim ? Tabi ki hayır.
Ama bu paragözlere 1 lira para verir miyim?
aaaaaaaaal !!!! Gerizekalımıyım ben. Yolunacak kaz mıyım ben ?
aaaaaaaaal !!!! Gerizekalımıyım ben. Yolunacak kaz mıyım ben ?
Fenerbahçe 11 günde 4 maç oynayacak
Artık bu bünye haksızlıklara öylesine alıştı ki.. Kişilere karşı içlerinde oluşan nefret o derece nasırlaştı ki...
Aykut Kocaman'ın ligin açılış maçını bir önceki sezonun şampiyonun yapması futbol raconudur serzenişti bir kenarda dursun, Fenerbahçe'ye yapılanlar akıl almaz haller alıyor.
Zamanında Perşembe günü maç oynayacağı için Pazar günkü maçını ertelettiren zihniyetlerin hala içinde bulunduğu ortamda, olağanüstü hal ortamında bir hazırlık maçında sahaya girmenin, tüm şehri kan revana bulamaktan daha ağır ceza içerdiği ortamlarda birde böle bir program içine sokmak nedir ?
12 Eylül Pazartesi günü LİGİN KAPANIŞ maçında Orduspor ile karşılaşan Fenerbahçe ligin 1 sonraki haftasında bu sefer ligin AÇILIŞ maçını yapacak. Pazartesi maç yapan takım Salı günü yenilenme antremanı yaptıktan sonra perşembe yola çıkacak. Cuma maç yapacak
16 Eylül Cuma günü Antep'te oynayacak olan Fenerbahçe 4 gün sonra
20 Eylül Salı günü kendi sahasında Manisaspor ile karşılaşacak. Dananın kuyruğunun koptuğu, yüzsüzlüğün hat safhaya çıktığı, Arı Boğmanın kutsal kabul edildiği nokta burası. Salı günü manisaspor maçına çıkacak olan Fenerbahçe çarşamba dinlenip perşembe yola çıkıp,
23 Eylül Cuma günü Kayseri deplasmanında olacak Fenerbahçe 2 si deplasman 4 maçı 11 güne sığdıracak.
Bu süreçte 10 Eylülde maç yapmış olan Eskişehir ve Beşiktaş'ın 4. hafta maçlarını 15 gün sonra 25 Eylül'de oynayacak.. İlk maçını 11 Eylülde oynayan Galatasaray ise 4. hafta maçını 15 gün sonra 26 sında oynayacak..
Bu kadar mı acizsin, bu kadar mı kafan basmıyor matematiğe.
İşin ilginç kısmı, 5. hafta programının nasıl açıklanacağında. Sakın ola eyyam yapmayın, Sakın ola kanı kanla temizleyipte başka takımları da 11 günde 4 maça zorlamayın.. Sakın ola sakın "Bakın o kadar çene yaptınız bu seferde X takım 11 günde 4 maç yapacak" diyebilmek için başka takımlara da bu haksızlığı yapmayın. Biz Fenerbahçeyiz, biz en büyüğüz. Elbet bununda altından kalkarız ama diğerlerini ezmeyin.
Yazıktır, Günahtır.
Aykut Kocaman'ın ligin açılış maçını bir önceki sezonun şampiyonun yapması futbol raconudur serzenişti bir kenarda dursun, Fenerbahçe'ye yapılanlar akıl almaz haller alıyor.
Zamanında Perşembe günü maç oynayacağı için Pazar günkü maçını ertelettiren zihniyetlerin hala içinde bulunduğu ortamda, olağanüstü hal ortamında bir hazırlık maçında sahaya girmenin, tüm şehri kan revana bulamaktan daha ağır ceza içerdiği ortamlarda birde böle bir program içine sokmak nedir ?
12 Eylül Pazartesi günü LİGİN KAPANIŞ maçında Orduspor ile karşılaşan Fenerbahçe ligin 1 sonraki haftasında bu sefer ligin AÇILIŞ maçını yapacak. Pazartesi maç yapan takım Salı günü yenilenme antremanı yaptıktan sonra perşembe yola çıkacak. Cuma maç yapacak
16 Eylül Cuma günü Antep'te oynayacak olan Fenerbahçe 4 gün sonra
20 Eylül Salı günü kendi sahasında Manisaspor ile karşılaşacak. Dananın kuyruğunun koptuğu, yüzsüzlüğün hat safhaya çıktığı, Arı Boğmanın kutsal kabul edildiği nokta burası. Salı günü manisaspor maçına çıkacak olan Fenerbahçe çarşamba dinlenip perşembe yola çıkıp,
23 Eylül Cuma günü Kayseri deplasmanında olacak Fenerbahçe 2 si deplasman 4 maçı 11 güne sığdıracak.
Bu süreçte 10 Eylülde maç yapmış olan Eskişehir ve Beşiktaş'ın 4. hafta maçlarını 15 gün sonra 25 Eylül'de oynayacak.. İlk maçını 11 Eylülde oynayan Galatasaray ise 4. hafta maçını 15 gün sonra 26 sında oynayacak..
Bu kadar mı acizsin, bu kadar mı kafan basmıyor matematiğe.
İşin ilginç kısmı, 5. hafta programının nasıl açıklanacağında. Sakın ola eyyam yapmayın, Sakın ola kanı kanla temizleyipte başka takımları da 11 günde 4 maça zorlamayın.. Sakın ola sakın "Bakın o kadar çene yaptınız bu seferde X takım 11 günde 4 maç yapacak" diyebilmek için başka takımlara da bu haksızlığı yapmayın. Biz Fenerbahçeyiz, biz en büyüğüz. Elbet bununda altından kalkarız ama diğerlerini ezmeyin.
Yazıktır, Günahtır.
STSL 1. Hafta maçımız | Fenerbahçe 1 - Orduspor 0
Açıkçası tüm taraftarların beklediği gibi bol gollü, ezen, hırpalayan, ısıran bir Fenerbahçe beklemiyordum sahada. İddaa kuponlarımda bile ALT olarak yer alıyordu zaten bu maç. Milli takımda sakatlanan oyuncuların kıymeti, 2 sezondur alıştığımız sol bek çıkışlarında Alex ile 2 li paslar ile yaratıcı olunan bölgede yeni transferimizin oynaması, orta sahada Emre'nin olmayıp onun yerine oynayacak olan oyuncuların benzer özelliklerde olması ile çeşitliliğin azalması, sağ bekte sabri terk Bekir'in oynayacak olması ve ilerde ne olduguna henüz anlam veremediğim bir sorunu olan Semih ile varyasyonların bir tık ileri gitmeyişi haklı çıkartacak gibiydi beni maçtan önce. Öyle oldu da zaten.
Maç, stad içindeki sessizlik kasvetini bozan "renktaş tezahüratları" içinde başladığı zaman gözler doldu. Fakat bu duygusal anlar bir türlü hücumda etkili olamayan takımı gördükçe yerini üzüntüye bıraktı. Üzüntü diyorum çünkü yapılan haksızlıklar karşısında eli kolu bağlı oturmak artık ölümcül olmaya başladı. İlk 20 dakika da yeni transfer Ziegler'i seyrettik bol bol. Sürekli kanat bindirmelerinde bulunarak takımı ileriye taşımak istiyordu fakat depar atarak hücuma taşıdığı top 2 pas sonrasında yine bilica'nın ayaklarına geliyordu. Bu sırada metin Diyadin'in Alex'e verdiği ikili markaj etkisini gösteriyordu ki Kaptan bunu farketti ve sorumlulugu aldı. 3 kişiyle boğuşarak, ipe dizerek 2 3 pozisyon buldu. Kahvehanede alkışlar kıyamet gibi. Vücut çalımları, topla adam geçiş, şutlar falan derken yine takımın en istikrarlısı Topuz ile başlayıp Semih ile devam eden ve Cristian ile biten gole kavuştuk. Yarım - Sıfır olsun bizim olsun mantıgında olan benim için 1 gol beklentilerimin 2 katıydı ve nur nimetti benim için. İlk yarıda böyle bitti zaten.
Yine kanatlarda etkisiz, ortasahadan rakip kaleye direkt olarak dalacak oyuncu olmamasından dolayı top dolanıp durdu gereksiz yere. Bu sıralarda Metin Hocanın Alex kilidi hala başarılıydı. Derken biraz biraz kendine güveni gelen Stancu, Culio gibi yaratıcı oyuncu destekli Orduspor hücum yapmaya başladı. Maç sonunda tüm 60 lık yorumcuların dediği gibi inanılmaz bir Orduspor baskısı göremedim ben açıkçası. Sadece Selçuk ve Christianın kapaması gereken DMC bölgesinin park alanı gibi müsait olmasından kaynaklı bulunan pozisyonlardı. Hücuma katkı vermediği zamanlarda "neyse en azından defansın önü kapalı" diye düşünenleri yanılttılar bir bakıma. Ama kale önü savunmamız Bilica'ya rağmen başarılıydı. Hem Volkan'ın sürekli direktiflerle defansı organize etmesi hemde Yobo'nun "sizler için burdayım" mesajı veren başarılı oyunu ile savuşturduk atakları.
Dia çıkıp Bienvenu, Semih çıkıp Caner girdiğinde ibre biraz daha lehimize döndü fakat Caner'in savrukluğu, takımın ilk maç paniği ve Bienvenu'nun destek alamamasından ötürü saman alevi kıvamında geldi geçti pozisyonlar. Ve bir maç daha "geçen sezondan devam eden 10 maçtır evinde gol yememe" istatistiğini devam ettiren bir sonuçla sona erdi.
Volkan: Dünyanın en iyi ilk 3 kalecisinden birine bu maçta pek iş düşmedi.
Bilica: Köyün delisi kıvamında kafasına estiğinde rakip sağ bekini bile kovalamaktan ne zaman vazgeçecek merak ediyorum.
Yobo: İyi ki var. Bazı pozisyonlarda topla beraber hucuma katılması, Alex ile savunma arasında köprü olması başarılıydı.
Bekir: Olmuyor. Bekir'e "sence bir sağ bekte olması gereken özellikler nelerdir ?" diye sorsanız, inanın bana vereceği cevabın hiç birine vakıf değil.
Ziegler: Sırıtmadı. Andre Santos kadar hücum yaratıcılığı beklemek mantıksız. Fakat savunma artık daha emin ellerde. En azından geçtiğimiz sezon yediğimiz gollerin yüzde 60 ını kendi sol bekimizden yediğimizi düşünürsek biraz ışık var. İlk devre sonunda en çok koşan oyuncumuzdu. Fakat Dia ile ters karakterdeler ve Ziegler-Dia ikilisi Bira-Makarna ikilisi gibi yavan. Şahsen beğeniyordum zaten. Şutlarını gördüğümüzde daha çok seveceğiz eminim.
Selçuk: Takımda olmalı derim her zaman. Çünkü 10 üzerinden 7 oynuyor her maç. Teknik direktör biliyorki bu adam mucize olmazsa ne 6 ya düşer ne 8 e çıkar. Hal böyle olunca kafası rahatlıyor Aykut Hoca'nın. 10 üzerinden 8 oynadığı maçlarda Galatasaray maçları zaten.
Christian: Sezon başı kamp döneminin -izleyebildiğim kadarıyla- en başarılı oyuncusu. Aykut Hoca 2 yıldır arkasında duruyor zaten. Belli ki bu güveni oyuncuya da aşılamış. Geçtiğimiz sezona oranla rakip kaleye daha sık gitmesi ve topun kıymetini iyi biliyor olması kendisi için avantaj.
Mehmet Topuz: Takımın istikrarlısı. Felaket güçlü. Hatta takım arkadaşları onun el şakalarından bıkmış vaziyetteymiş. Çünkü "naber la" deyip omza vurdugu bi tokat karşısındaki adam da kamyon çarpma hissi yaratıyormuş. Yorulmuyor. Milli takımın olmazsa olmazı bile olabilir. neyse o konuya girip sinirleri zıplatmaya gerek yok.
Dia: Hani böyle bir kap içerisinde pistonla bir gazı sıkıştırırsınız, sıkıştırırsınız, sıkıştırırsınız da en sonunda o gaz bi patlar ve artık önünü alamazsınız ya,, o an ne zaman gelecek çok merak ediyorum ve sabırsızlıkla bekliyorum. Öyle bir patlayacak ki Türk Hava Yolları seferlerini bile iptal edecek ama ne zaman.. çok yakında bence.
Semih: Girişte de söylediğim gibi, bir sıkıntı var Sevişen Türk'te. Hatta twitter'a yeni bebeği ile birlikte koyduğu fotoğrafı bile 5 6 dakika inceledim. Gözler hep buğulu buğulu. Her futbolcu her gün muhteşem oynayacak diye bir şey yok. Semih'in kredisi çok fazla bende. Bu maç vasattı önümüzde ki maç daha iyi olacağına eminim.
Alex: ...
Maç, stad içindeki sessizlik kasvetini bozan "renktaş tezahüratları" içinde başladığı zaman gözler doldu. Fakat bu duygusal anlar bir türlü hücumda etkili olamayan takımı gördükçe yerini üzüntüye bıraktı. Üzüntü diyorum çünkü yapılan haksızlıklar karşısında eli kolu bağlı oturmak artık ölümcül olmaya başladı. İlk 20 dakika da yeni transfer Ziegler'i seyrettik bol bol. Sürekli kanat bindirmelerinde bulunarak takımı ileriye taşımak istiyordu fakat depar atarak hücuma taşıdığı top 2 pas sonrasında yine bilica'nın ayaklarına geliyordu. Bu sırada metin Diyadin'in Alex'e verdiği ikili markaj etkisini gösteriyordu ki Kaptan bunu farketti ve sorumlulugu aldı. 3 kişiyle boğuşarak, ipe dizerek 2 3 pozisyon buldu. Kahvehanede alkışlar kıyamet gibi. Vücut çalımları, topla adam geçiş, şutlar falan derken yine takımın en istikrarlısı Topuz ile başlayıp Semih ile devam eden ve Cristian ile biten gole kavuştuk. Yarım - Sıfır olsun bizim olsun mantıgında olan benim için 1 gol beklentilerimin 2 katıydı ve nur nimetti benim için. İlk yarıda böyle bitti zaten.
Yine kanatlarda etkisiz, ortasahadan rakip kaleye direkt olarak dalacak oyuncu olmamasından dolayı top dolanıp durdu gereksiz yere. Bu sıralarda Metin Hocanın Alex kilidi hala başarılıydı. Derken biraz biraz kendine güveni gelen Stancu, Culio gibi yaratıcı oyuncu destekli Orduspor hücum yapmaya başladı. Maç sonunda tüm 60 lık yorumcuların dediği gibi inanılmaz bir Orduspor baskısı göremedim ben açıkçası. Sadece Selçuk ve Christianın kapaması gereken DMC bölgesinin park alanı gibi müsait olmasından kaynaklı bulunan pozisyonlardı. Hücuma katkı vermediği zamanlarda "neyse en azından defansın önü kapalı" diye düşünenleri yanılttılar bir bakıma. Ama kale önü savunmamız Bilica'ya rağmen başarılıydı. Hem Volkan'ın sürekli direktiflerle defansı organize etmesi hemde Yobo'nun "sizler için burdayım" mesajı veren başarılı oyunu ile savuşturduk atakları.
Dia çıkıp Bienvenu, Semih çıkıp Caner girdiğinde ibre biraz daha lehimize döndü fakat Caner'in savrukluğu, takımın ilk maç paniği ve Bienvenu'nun destek alamamasından ötürü saman alevi kıvamında geldi geçti pozisyonlar. Ve bir maç daha "geçen sezondan devam eden 10 maçtır evinde gol yememe" istatistiğini devam ettiren bir sonuçla sona erdi.
Volkan: Dünyanın en iyi ilk 3 kalecisinden birine bu maçta pek iş düşmedi.
Bilica: Köyün delisi kıvamında kafasına estiğinde rakip sağ bekini bile kovalamaktan ne zaman vazgeçecek merak ediyorum.
Yobo: İyi ki var. Bazı pozisyonlarda topla beraber hucuma katılması, Alex ile savunma arasında köprü olması başarılıydı.
Bekir: Olmuyor. Bekir'e "sence bir sağ bekte olması gereken özellikler nelerdir ?" diye sorsanız, inanın bana vereceği cevabın hiç birine vakıf değil.
Ziegler: Sırıtmadı. Andre Santos kadar hücum yaratıcılığı beklemek mantıksız. Fakat savunma artık daha emin ellerde. En azından geçtiğimiz sezon yediğimiz gollerin yüzde 60 ını kendi sol bekimizden yediğimizi düşünürsek biraz ışık var. İlk devre sonunda en çok koşan oyuncumuzdu. Fakat Dia ile ters karakterdeler ve Ziegler-Dia ikilisi Bira-Makarna ikilisi gibi yavan. Şahsen beğeniyordum zaten. Şutlarını gördüğümüzde daha çok seveceğiz eminim.
Selçuk: Takımda olmalı derim her zaman. Çünkü 10 üzerinden 7 oynuyor her maç. Teknik direktör biliyorki bu adam mucize olmazsa ne 6 ya düşer ne 8 e çıkar. Hal böyle olunca kafası rahatlıyor Aykut Hoca'nın. 10 üzerinden 8 oynadığı maçlarda Galatasaray maçları zaten.
Christian: Sezon başı kamp döneminin -izleyebildiğim kadarıyla- en başarılı oyuncusu. Aykut Hoca 2 yıldır arkasında duruyor zaten. Belli ki bu güveni oyuncuya da aşılamış. Geçtiğimiz sezona oranla rakip kaleye daha sık gitmesi ve topun kıymetini iyi biliyor olması kendisi için avantaj.
Mehmet Topuz: Takımın istikrarlısı. Felaket güçlü. Hatta takım arkadaşları onun el şakalarından bıkmış vaziyetteymiş. Çünkü "naber la" deyip omza vurdugu bi tokat karşısındaki adam da kamyon çarpma hissi yaratıyormuş. Yorulmuyor. Milli takımın olmazsa olmazı bile olabilir. neyse o konuya girip sinirleri zıplatmaya gerek yok.
Dia: Hani böyle bir kap içerisinde pistonla bir gazı sıkıştırırsınız, sıkıştırırsınız, sıkıştırırsınız da en sonunda o gaz bi patlar ve artık önünü alamazsınız ya,, o an ne zaman gelecek çok merak ediyorum ve sabırsızlıkla bekliyorum. Öyle bir patlayacak ki Türk Hava Yolları seferlerini bile iptal edecek ama ne zaman.. çok yakında bence.
Semih: Girişte de söylediğim gibi, bir sıkıntı var Sevişen Türk'te. Hatta twitter'a yeni bebeği ile birlikte koyduğu fotoğrafı bile 5 6 dakika inceledim. Gözler hep buğulu buğulu. Her futbolcu her gün muhteşem oynayacak diye bir şey yok. Semih'in kredisi çok fazla bende. Bu maç vasattı önümüzde ki maç daha iyi olacağına eminim.
Alex: ...
Sabri Ugan Beyefendiye Cevaben
Şampiyonlar ligi haftasında nefis maçları kaçırmış bünyenin isyanına, sevgili Sabri Ugan'ın nezaketen cevabına ve sorusuna ithafen twitter'ın 140 karakter sıkıntısından dolayı bu alanda verilmiş cevaptır.
Sevgili @sabriugan abim.
Bizler, futbol mahvoluyor, futbolun değeri bitiyor, son 30 yılda 2 tane başarı var gibi igrenc söylemler arasında cürümü kadar ateş yakmak isteyen, etkili olmasa da safını belli etme gayretinde olan taraftarlarız.
15 yılını championship manager oyununa verip, 2050 yıllarına gelip artık bilgisayarı kaldırmadıgı için ileri gidememekten dolayı bilgisayarını kıracak kadar futbol hastası insanlarız.
Sınavlardan bir gece önce tüm gecesini sadece bir blog yazısına harcaıp üniversitesini 2 yıl daha uzatacak kadar aklı başında, 3 gram bilgisini herkesle paylaşmak isteyen ve aydınlatma çabasında olan futbol aşıklarıyız.
Girişte belirttiğim üzere, kulaklarında yaşı 70 ine gelmiş, dünya liglerinin hiç birisini takip etmeyen, evinde elinde viskisiyle 20 milyarlık televizyonlarında maç izleyip futbol yorumlayan adamların "futbol artık mahvoluyor" cümleleri dolandıkça sinir krizi geçiren ama bu feryadını blogu haricinde hiç bir yerde duyuramayacak, kendilerine Ntvspor'da ki "yenilsen de yensen de " programı hariç ortam sunulmayan futbol fanatikleriyiz.
Konuya gelecek olursak:
Tabi ki futbol endüstrisinin ticari kısmına laf edecek değilim. Dönen çarkın işleyen demirlerinden biridir para.
Fakat sanmıyorum ki bizim kadar futbol ateşiyle sarıp sarmalanmış bir millet daha olsun ve bu millet her maç günü yana yana sağdan soldan LINK dilenip, 120K kalitesinde, 10 saniyede bir donarak sırf futbol tadına ulaşmak binlerce soruna katlansın.
Tabi ki bunun farkındasınızdır.
Ama eğer ki siz bu gençlerden milli maç haftalarında Arjantin-Portekiz, Brezilya-Hollanda gibi onlarca nefis milli maçlarını esirgerseniz,
Şampiyonlar ligi maçlarında salı çarşamba toplamda 16 maç varken sadece 1 ini önümüze getirirseniz,
Henüz daha İspanya ve İngiltere ligi hariç diger büyük liglerin yayın haklarının kimde oldugu dahi belli değilken ve bu insanlar Fransa ligini, italya ligini vs izleyemiyorsa,
Nba maçlarını dahi izlemek için illa ki evimizde decoder olması gerekiyorsa
Tüm Avrupa'nın değil dünyanın bile 4 saat boyunca gözünü kırpmadan izlediği Nadal-Djokovic ve önceki diğer muhteşem karşılaşmaları insanlar evlerinde buluşup izliyorlarken, bizler (decodersizler) yine internetten rezalet bir şekilde LİNK dileniyorsak,
TRT bile 7 8 tane alt kanalı olmasına rağmen Türkiye Liginin 2 sene önceki şampiyonu Bursaspor'un eleme maçını yayınlayamıyorsa,
Bu işte Tüccarlık meselesi futbolun önüne geçiyor demektir maalesef. Tüm Avrupa milyonlarca insan futbol konuşurken siz tüm spor kanalları bir şekilde bir yolunu bulup şu maçları bizlerle buluştursanız çok mu şey kaybolur, bu kadar spor kanalı ve imkanı olan Türkiye televizyonlarında 2 günde toplam 16 tane maçı olan dünyanın en prestijli turnuvasında sadece 1 maça mı layık bir milletiz, gençleriz ?
En az 200 kanalı olan bir ülke de her yayın kuruluşu bu kadar mı para hırsına bürünmüştür ?
Bu hırs kahveden, kumarhaneden çocukları gençleri toplayacak tek OLGU olan futbolun yayılmasından ve sevilmesinden daha mı önemlidir gerçekten :( ?
Tıpkı birdirbir oynar gibi, bugün önünde eğilmiş olup onun sırtına basıp yükselen ama yarın onun önünde eğildiği düzen, ne zaman kendisini pırıl pırıl, gunde 25 saat spor araştırması yapan, kibar beyefendi, hanımefendiye bırakacak koltuklarını ? gerçekten bu ruh'ani insanların, holiganların rating'i bu kadar mı yüksek :( ?
İsyanım bunadır.
Futbol geriye gidiyor, futbolcular kalitesiz, türk futbolcuları tecrübesiz, takımlar başarılı olamıyor, milli takım yerlerde diyorlar ya hani.. bu ülkenin
Tv spor kanalları
Spor yayın programları
Yazarlar
Yorumcular
Gazeteler ne kadar başarılı.
İtirazım sadece size değil, sizin dikkate alıp, en azından "dinlemek isterim" diyecek yegane insan olmanızdan kaynaklı sizin vasıtanızla tüm spora, bu gençlerin aşkına, biz ateşli futbol severlerin sevdalarına, yazı yazma, futbol konuşma, gördüğünü söyleme ve eleştirme isteğiyle dolu her hücresi spor kokan insanların üzerilerine para kokusu bulaştıranlaradır.
Okudugunuz için teşekkür ederim.
Sevgili @sabriugan abim.
Bizler, futbol mahvoluyor, futbolun değeri bitiyor, son 30 yılda 2 tane başarı var gibi igrenc söylemler arasında cürümü kadar ateş yakmak isteyen, etkili olmasa da safını belli etme gayretinde olan taraftarlarız.
15 yılını championship manager oyununa verip, 2050 yıllarına gelip artık bilgisayarı kaldırmadıgı için ileri gidememekten dolayı bilgisayarını kıracak kadar futbol hastası insanlarız.
Sınavlardan bir gece önce tüm gecesini sadece bir blog yazısına harcaıp üniversitesini 2 yıl daha uzatacak kadar aklı başında, 3 gram bilgisini herkesle paylaşmak isteyen ve aydınlatma çabasında olan futbol aşıklarıyız.
Girişte belirttiğim üzere, kulaklarında yaşı 70 ine gelmiş, dünya liglerinin hiç birisini takip etmeyen, evinde elinde viskisiyle 20 milyarlık televizyonlarında maç izleyip futbol yorumlayan adamların "futbol artık mahvoluyor" cümleleri dolandıkça sinir krizi geçiren ama bu feryadını blogu haricinde hiç bir yerde duyuramayacak, kendilerine Ntvspor'da ki "yenilsen de yensen de " programı hariç ortam sunulmayan futbol fanatikleriyiz.
Konuya gelecek olursak:
Tabi ki futbol endüstrisinin ticari kısmına laf edecek değilim. Dönen çarkın işleyen demirlerinden biridir para.
Fakat sanmıyorum ki bizim kadar futbol ateşiyle sarıp sarmalanmış bir millet daha olsun ve bu millet her maç günü yana yana sağdan soldan LINK dilenip, 120K kalitesinde, 10 saniyede bir donarak sırf futbol tadına ulaşmak binlerce soruna katlansın.
Tabi ki bunun farkındasınızdır.
Ama eğer ki siz bu gençlerden milli maç haftalarında Arjantin-Portekiz, Brezilya-Hollanda gibi onlarca nefis milli maçlarını esirgerseniz,
Şampiyonlar ligi maçlarında salı çarşamba toplamda 16 maç varken sadece 1 ini önümüze getirirseniz,
Henüz daha İspanya ve İngiltere ligi hariç diger büyük liglerin yayın haklarının kimde oldugu dahi belli değilken ve bu insanlar Fransa ligini, italya ligini vs izleyemiyorsa,
Nba maçlarını dahi izlemek için illa ki evimizde decoder olması gerekiyorsa
Tüm Avrupa'nın değil dünyanın bile 4 saat boyunca gözünü kırpmadan izlediği Nadal-Djokovic ve önceki diğer muhteşem karşılaşmaları insanlar evlerinde buluşup izliyorlarken, bizler (decodersizler) yine internetten rezalet bir şekilde LİNK dileniyorsak,
TRT bile 7 8 tane alt kanalı olmasına rağmen Türkiye Liginin 2 sene önceki şampiyonu Bursaspor'un eleme maçını yayınlayamıyorsa,
Bu işte Tüccarlık meselesi futbolun önüne geçiyor demektir maalesef. Tüm Avrupa milyonlarca insan futbol konuşurken siz tüm spor kanalları bir şekilde bir yolunu bulup şu maçları bizlerle buluştursanız çok mu şey kaybolur, bu kadar spor kanalı ve imkanı olan Türkiye televizyonlarında 2 günde toplam 16 tane maçı olan dünyanın en prestijli turnuvasında sadece 1 maça mı layık bir milletiz, gençleriz ?
En az 200 kanalı olan bir ülke de her yayın kuruluşu bu kadar mı para hırsına bürünmüştür ?
Bu hırs kahveden, kumarhaneden çocukları gençleri toplayacak tek OLGU olan futbolun yayılmasından ve sevilmesinden daha mı önemlidir gerçekten :( ?
Tıpkı birdirbir oynar gibi, bugün önünde eğilmiş olup onun sırtına basıp yükselen ama yarın onun önünde eğildiği düzen, ne zaman kendisini pırıl pırıl, gunde 25 saat spor araştırması yapan, kibar beyefendi, hanımefendiye bırakacak koltuklarını ? gerçekten bu ruh'ani insanların, holiganların rating'i bu kadar mı yüksek :( ?
İsyanım bunadır.
Futbol geriye gidiyor, futbolcular kalitesiz, türk futbolcuları tecrübesiz, takımlar başarılı olamıyor, milli takım yerlerde diyorlar ya hani.. bu ülkenin
Tv spor kanalları
Spor yayın programları
Yazarlar
Yorumcular
Gazeteler ne kadar başarılı.
İtirazım sadece size değil, sizin dikkate alıp, en azından "dinlemek isterim" diyecek yegane insan olmanızdan kaynaklı sizin vasıtanızla tüm spora, bu gençlerin aşkına, biz ateşli futbol severlerin sevdalarına, yazı yazma, futbol konuşma, gördüğünü söyleme ve eleştirme isteğiyle dolu her hücresi spor kokan insanların üzerilerine para kokusu bulaştıranlaradır.
Okudugunuz için teşekkür ederim.
9 Eylül 2011 Cuma
9-10-11 şubat 7+ beklentilerim
Dynamo Kiev ve Bellinzona maçlarına sadece internet üzerinden oynanabiliyor. İki maçta 9-0 10-0 bitme ihtimali oldugu için zaten iddaa almıyor kendi programına.
Ajax şuan için hazır olmayan savunması ve nefis hücum gücüyle 2-5 2-6 gibi skora koşabilir.
Blackpool maçı klasik ingiltere ligi maçı gibi olursa 0-0 bile bitebilir ama maç ilk 15 dakika dasürpriz görürse 7+ çok rahat çıkacaktır.
Atletic Mg brezilya ligi karşılaşması zaten. 4-6 oynamak çok zor, maç her an 7 üzerine çıkabilir.
Zulte maçında da 5 6 7 8 arasında bi yerde gol olacaga benziyor. Bakalım nolacak. Bu arada bu maçlara gönül rahatlığıyla üst yazıp paranızı kazanabilirsiniz.
4 Eylül 2011 Pazar
Helal olsun size!
Bu görüntüler daha dün şampiyon olmuş bir takımının ürün marketinde çekilmedi. Bu önünde saygıyla eğilesi insanlar akşamki Barcelona maçı için bilet kuyruğunda da değiller, hatta orada bedava bira da dağıtmıyorlar.
Bu fotoğraflar 2 aydır eziyet edilen, yerle yeksan edilmek istenen, 60 gündür sorgusuz sualsiz, hadi kendini bi savun bakalım demeden, 3 4 kamera eşliğinde pazar sabahının 6 sında apar topar evinden alınıp gaddarca, haince, yavşakça başkanı alıkoyulan bir takımın,
Diğerleri gibi göstermelik iyi niyet çerçevesinde tenekesini tesislerinde tutup, getirdiği tüm menfaatlerden faydalananların, kupayı iade ediyoruz deyip UTANMADAN kupanın getirdiği parayı çatır çatır harcayan, kupanın getirdiği avrupa'da patır kütür oynayan takımların çarşı pazarında ki insanların değil, her defasında ben suçsuzum, temizim, bir kere dinlerseniz anlatacam deyipte hala savunması alınmayan, 20 şehit öldüren teröristlerin neredeyse 10 katı fazla bir ceza istemiyle yargılanan başkanı olan, futbolcularını teker teker kaybeden, her girdiği mecrada şikeci iftirasına katlanmak zorunda olan taraftarların ,
İçerde kuzu gibi davranıp, dışarda borusunu öttürmeye çalışan, ruhsuz, arap sermayesine kendi ruhunu satmış ingiliz kluplerine benzeyen, birilerinin voliyi vurduğu ama geride kalanların zenci sevdiği, kendisine bedavaya peşkeş çekilmiş stadın daha yuzde 10 15 ini kombine satamayan takımlardan ziyade sokaklarda oynasa kaldırımları tribüne çevirecek olan, futbolcusunu gözyaşlarıyla uğurlayan, karşılayandan daha kalabalık kitleyle veda eden taraftara sahip takımın
ürün marketi.
Helal olsun size renktaşlar, belki kazandığınız 10 birim paranın 7, 8 ini harcıyorsunuz, belki evde bebeniz eşiniz anneniz var ama bu parayı bu klube harcıyorsunuz. Böyle bir ulvi olay yok...
Helal olsun.. Helal olsun..
Fotoğraflar 12numara.org'dan alınmıştır. Samimiyetlerine sığınıyorum.
3 Eylül 2011 Cumartesi
3 Eylül kuponu
145 lira olan kasa, 55 lira eklenerek 200 liraya çıkmıştı. 2 eylül kuponlarında 2 ayrı kupona 20 lira harcayınca 180 e düşmüş kuponlardan 1 tanesi 40 TL kazandırdığı için kasa 220 TL'ye çıkmıştır. 3 Eylül kuponuna da 10 TL oynandığı için an itibariyle kasa 190 TL'dir.
Bu kupon için ben biraz risk aldım. Elche maçından handikapı kaldırabilirsiniz. Chesterfield maçının Alt olma ihtimali ise yuzde 60 70 lerde. Ayrıca Ruanda Fildişi maçı da gazozuna maç. Fildişi turu garantiledi, Ruanda'nın hedefi yok.
Bol Şanslar.
2 Eylül 2011 Cuma
Tota yine aynı Tota
Ukrayna ile Uruguay'ın yaptığı hazırlık maçında Tota yine kendini göstermiş ve takımının 2-1 mağlubiyetten 2-2 ye getiren golu atmış. Çok Özledim Lan Ben :(
2 Eylül Avr. Şamp. Kuponları
Öncelikle böyle aptal saptal oranlar için kusura bakma sayın iddaasever. Sizlere 2.5, 3.00 oranlarla gelmek isterdik fakat böyle bir programda o oranları bulmak imkansıza yakın. ya oranlar 1.10, 1.15 civarında yada direk Toplam Gol bahislerine gidip 7+ demek gerekiyor. O yüzden biraz paralı girmek gerekli. Şampiyona için benim tahminlerim bu yönde. ilk 2 kupon Kasamıza 10 ar liralık kuponlar olarak giriyor Çılgın kupon ise sayılmıyor. Herkese bol şanslar.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Yorumlar
Yorumlar